• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Ortaçağ, medeniyet ve gelişmişlik algısı içinde Avrupa için mum ışığı kadar da olsa hiçbir aydınlatıcı yönü olmayan kapkaranlık bir dönemdir.

Öyle bir Avrupa ki, kadınların insan olup olmadığı ciddiyetle tartışılmakta,

Cüzzam ve benzeri hastalar tıp ilminden yoksunluk nedeniyle toplumdan uzaklaştırılmakta,

Temizliğin esası dediğimiz hamam kültüründen habersiz, kiliseler bir yandan engizisyon, endülüjans gibi zulüm mekanizmalarıyla baskılarını artırmakta diğer yandan varlığını meşrulaştırmak için vaftiz, cennette arsa parselleme gibi hilelere başvurmakta, derebeylik tamamen bir zulüm silindiri olmuş halkları ezdikçe ezmekteydi.

Böyle bir keşmekeş içinde bir yandan din(Hıristiyanlık) diğer yandan Feodalizm (Ağalık sisteminin Avrupa versiyonu) halkı iki mengene misali sıktıkça sıkıyor, nefessiz bırakıyordu. Böyle bir hengâmede ulus, ırk, millet kavramlarının ‘hak, hürriyet, hukuk` kılıfıyla süslendiği Fransız İhtilali, Avrupa için can simidi olmuştu.

Avrupa için şartları ve bakış açıları açısından bir kurtuluş yolu ve ilerleme kulvarı olan bu ihtilal ne yazık ki 1900`lü yılların başından itibaren İslam coğrafyasına jön Türkler, jön Araplar gibi yerli uşaklar aracılığıyla ihraç edilince toplumun kimyasını bozan bir zehire, kardeşlik kalesini ırk aidiyeti karşılığında yıkan bir gülleye, ümmet ittihadını dağıtan bir fitneye dönüştü.

Kardeş toplumlar, önce birbirine ilgisiz kılındı, bir diğerini arkadan vuruyor kılıfı kabul gördü; ‘hak, hukuk, hürriyet, millet…` gibi cazibeli kavramlar tedavüle sürüldü ve ulusçuluk mayası ne yazık ki tuttu.

Modern tüm izm ve ideolojilerde olduğu gibi ulusçuluk ideolojisinde de ‘din` birinci suçluydu ve dine savaş açılmalıydı.

Dinin doldurduğu alanlar tarih öncesine uzanan sahadan uzak, masa başı tezlerle arkeolojik ve antropolojik çalışmalarla(!) kafatası kodları ve boyutları doğrulanmalıydı.

Peygamber kıssalarının yerini mitolojik safsatalar doldurmalıydı.

Dini bayramların yerini tez elden alacak ve onları unutturacak milli gün ve bayramlar oluşturulmalıydı.

Türkçe`ye Fransızca culte`den gelen ve “tapınma, din” anlamı taşıyan “Kült” kelimesi aslında din ve sosyoloji bilimlerinde, çevrelerindeki kültür veya toplumun genel uygulama dışı gördüğü inanç, uygulama veya ibadetlere kendini adamış bir birleşik insan topluluğuna verilen isimdir.

Kült, modern anlamda özellikle küçük ve yeni sayılabilecek dini hareketlere inanan insan toplulukları için kullanılmaktadır. Bu ayrı durumları yeni ve değişik inanç sisteminden olabileceği gibi garip uygulama ve adetlerinden veya genelin kabul ettiği kültürü benimsememelerinden olabilir. Günlük kullanımda “kült” sözü genellikle olumsuz bir vurguya iyedir. Her ne kadar kült genellikle din manasında ele alınsa veya belirtildiği gibi dini bir grup olarak tanımlansa da, dini öğeler içermek zorunda değildir.

İşte böyle bir kavram ulus anlayışı içinde kültür boyutuyla meşrulaştırılarak ‘dinimiz` yerini ‘kültürümüz` halini aldı.

Tanzimat ve hemen sonrası Cumhuriyete kadar esamesi okunmayan ve Türk yazılı kaynaklarında hiç yer almayan Türk Destanları ‘Çin, Hint ve İran` kaynaklarından alınarak bayraklaştırıldı ve birçok yeni milli(!) bayram ve gün ilan edildi.

Ulusçuluğu sosyal boyutta çok geç fark eden Kürt nasyonalistler de 1970`li yıllardan itibaren Türk, Fars ve Arap ulusçuluğunun vardığı ‘Ne mutlu Türküm, Arabım, Farsım!` noktasına varmak için çok kötü ve kokuşmuş bir taklitçilik örneğiyle Kemalist ulusçuluğun çakma bir versiyonu olarak bu kulvarda koşmaya başladı. Bu minvalde Newruz ve Demirci Kawa efsanesi eldeki en güçlü ulusal argüman olarak öne sürüldü.

‘Güneşin Çocukları, Ateşin Tutkunları…` gibi sloganlarla kutsiyet kazandırılan ve bir kült olarak karşımıza çıkan ulusalcı Kürt yapısı olan PKK/HDP ve türevlerinin elinde baharın coşkusunu kutlamaktan ziyade kabaran kinlerini halka boşaltma, sağı solu yakıp yıkma, mala cana zarar verme şeklinde tezahür eden bir gün olmuştur, newruz.

Newruz Bayramı ya da kısaca Newruz Farslar, Kurmanclar, Zazalar, Azeriler, Anadolu Türkleri, Afganlar, Arnavutlar, Gürcüler, Türkmenler, Tacikler, Özbekler, Kırgızlar, Karakalpaklar, Kazaklar tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramı olarak bilinir.

Yazılı olarak ilk kez 2. yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçen Newruz, İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil eder. Bu günü bayram olarak ilk defa kutlayan kişi, Perslerin ilk krallarından olan Cemşid`dir.

Günümüz İran`ında, her ne kadar İslamî bir kökeni olmasa da bir şenlik olarak kutlanır. Aynı zamanda, Zerdüştlük, hem de Bahailer için de kutsal bir gün olan Newruz tatil olarak kutlanır.

Kürt ulusalcılar da Newruz`u Kürt mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi`ne dayandırırlar.

Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında da Göktürklerin Ergenekon`dan çıkışı anlamıyla ve baharın gelişi olarak kutlanır.

Mısır`daki Kıptîler de (Mısır`ın Hıristiyan Arapları) Newruz`u kutlamaktadırlar.

İslam`a göre Noel, Newruz, Mehricân… benzeri günlerin bayram olarak kutlanmaması ve kabul edilmemesinin güçlü delilleri vardır. Şöyle ki;

 Enes b. Mâlik`ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

“Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- (hicretten sonra Mekke`den) Medine`ye geldiklerinde, Medinelilerin (Newruz günü ile Mehricân günü diye) eğlendikleri iki günleri vardı. Rasûlullah(s.a.v):

- Bu günler nedir? Diye sordu. Medineliler:

- Biz (İslâm`dan önce), câhiliyet devrinden beri bu günlerde eğleniriz, dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

- Şüphesiz Allah size, o iki günün yerine daha hayırlı olan iki bayramı Kurban bayramı ile Ramazan bayramını vermiştir.” (Ebu Davud; hadis no: 1134. Nesâî; hadis no: 1556)

İmam Zehebî -Allah ona rahmet etsin-, “Teşebbuhu`l-Hasîs bi Ehli`l-Hamîs”; s: 46`da şöyle demiştir:

“Newruz`a gelince, Mısır halkı, aşırıya giderek bu günü kutlamaktadırlar. Newruz, Kıptilerin yılının ilk günü olup onlar bu günü bayram olarak kutlamaktadırlar. Müslümanlar da bu konuda onlara benzemektedirler.”

Müslümanların, Ramazan bayramı ile Kurban bayramının dışında kutlayacakları başka hiçbir bayramları yoktur. Eğer kutlanılan bayram, temelde gayrî Müslimlerin kutladığı bayram ve günlerden ise, bu takdirde haram oluş devreye girer.

Bu bilgilerden de hareketle görülür ki, birçok toplum ulus mantığıyla Newruzu tanımlamış, almış ve kutlamış/kutluyorlar. Kışın şiddetli soğuğundan kurtulmanın bidayeti, ölmüş tabiatın dirilişi olan baharın gelişine sevinmek elbette güzeldir.

Zorluktan rahatlığa, darlıktan genişliğe, kıtlıktan bolluğa geçiş elbette bir nimettir ve nimet de şükür ister; ama eğer bir uygulama millet algısı ve ulus darlığı içinde Îslamî bir uygulamanın yerini kapmaya çalışıyorsa ve böyle bir uygulamanın kökü cahili dönemlere uzanıp şirk kokan bazı kutlama/tapınma şekilleri alıyorsa bu merduttur.