• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

17-25 Aralık 2013 tarihinde yapılan yolsuzluk operasyonunda isimleri geçen dört eski bakan Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar hakkında Meclis Soruşturma Komisyonu “Yüce Divan” konusunda son kararını vermek üzere 5 Ocak`ta toplandı. Toplantıda 9 AK Parti, 4 CHP ve 1 MHP`li üye oy kullandı. Karar 5`e karşı 9 oyla reddedildi.

Osmanlının son dönemlerinden Cumhuriyetin kuruluşuna ve oradan da günümüze uzanan süreçte iktidar ve mevki sahipleri genel olarak yolsuzluk suçlamalarıyla gündeme geldi ve bu son olayda bu konuyu ele almamızı gerektirdi.

Yolsuzluk, toplumsal görevin(idari, ameli, siyasi, ekonomik…) şahsi çıkar sağlamak amacıyla kötüye kullanılmasıdır.

Yolsuzluk, yetkinin ‘rüşvet, irtikâp, kayırma, sahtecilik, zimmete geçirme…` şeklinde menfaat elde etmektir.

İslam`a göre yolsuzluk ‘çirkin, nehyedilen ve haram olan` bir fiildir; çünkü doğrudan ‘hırsızlık, rüşvet ve haksız kazanç…` demektir.
Bu fiilin çirkinliği ve günah oluşu Bakara Süresi 188. Ayette açıkça ifade edilmiştir:

“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hâkimlere (idarecilere veya mahkeme hâkimlerine) vermeyin!”

Yetki bir emanettir. Emaneti korumamak, kötüye kullanmak ihanettir. İhanet de imani bir nitelik değildir.

Haksızlık, adaletsizlik, zulüm… kişinin kendisi veya grubuna dönük olunca ‘Bağırayım, feryat edeyim, ortalığı velveleye vereyim!` tavrını doğuruyor; ama başkası aynı muameleyle karşılaşınca ‘Kamu düzeni, yargı işleyişi, provokasyon…` deyip yanlış yönlendiriyorsa, üç maymunları oynuyorsa bu ‘idarecilik` veya ‘adalet` etiketli grup ve yetki sahiplerine hiç mi hiç yakışmaz!

17 Aralık 2013`le başlayıp adeta bir kaos oluşturan yolsuzluk operasyonu ve bir yıl sonra 14 Aralık gözaltı/tutuklamalarıyla rövanşı alınan paralel yapı operasyonu süreci sonrası Yüce Divan`a verilmekten son anda kurtulan 4 bakan ve şahıslarında hükümet, sözüm ona aklandılar.

Peki, aynı kişiler veya karşı tarafta masum postuna bürünenler Allah katında da aklanacak bir doğruluk ve samimiyete sahip olduklarına inanıyorlar mı ve bunu yürekten haykırabilecekler mi?

Yoksa onlar, kelli ve felli oluşlarının kendilerini her yerde kurtaracağı kandırması içinde kendilerini mi avutuyorlar?

17 ve 25 Aralık denilen süreç, aslında kankaların ‘Ben sana kör kesileyim, sen de bana kör kesil!` birlikteliğinin bitmesidir.

Biri alttan alta idareyi ele geçirmeye çalışan, bir diğeri de rantı alıp deveyi havuduyla yutmaya çalışan Paralel Yapı ve AK Parti adlı iki ortağın/gücün menfaatinin çatıştığı ve birinin diğerinin kuyusunu kazdığının ifşasıdır.

Gelinen süreçte birbiriyle köprüleri atan, biri diğerine operasyon yapan, pusu atan ya da gücüne göre birinin diğerini ezmeye çalıştığı bu muhteşem(!) ikiliye şunu sorsak hakkımızdır:

12 yıllık bir beraberlikte tüm ‘haram yiyicilik, hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk, ihanet` ortaklığınız hasebiyle boynunuzun vebali değil mi?

Gerçekten, dürüstseniz bir adım öne çıkın ve sadece sözle değil belgelerle gerçeği ortaya koyun ya da her şeye rağmen onurlu bir tavırla ‘hakkı ve adaleti` öne alarak cürümlerinizi itiraf edin!