• DOLAR 35.861
  • EURO 37.252
  • ALTIN 3228.24
  • Akşama 1 saat 37 dakika kaldı

Kuzey Gazze yolu, mahşeri kalabalığı andırıyordu. On binlerce insan yollardaydı.

Kadın erkek, çoluk çocuk, yaşlı genç…

Yıkık virane beldelerine, evlerine dönüyorlardı.

Acıları sancıların ve Siyonist vahşetin iliklerine kadar işlediği yurtlarına dönüyorlardı.

Korku, umutsuzluk ve pişmanlık yanlarına uğramaktan korkuyordu.

Çünkü onlar on binlerce şehitleri, yüz binlerce yaralıları olmasına ve başlarını altlarına sokacakları bir evleri olmamasına rağmen mutluydular ve sevinçliydiler.

Allah’a olan imanları onları düşmana karşı yüceltmişti.

Allah’a olan bağlılıkları onları korkak siyoniste karşı onurlu kılmıştı.

Davaya olan teslimiyetleri onların herbirini birer sabır, teslimiyet, tevekkül ve hikmet ehli eylemişti.

Dünya, onlardan nice az topluluğun direnişle nice çok topluluğa galip gelebileceğini aynel yakin görmüştü.

İnsanlık, onlardan güçlünün haklı olduğunu değil; haklının güçlü olduğunu öğrenmişti.

Azgın düşman, dayandıkları ve sığındıkları silahlar, paralar, algı operasyonları ve iktidarlarının beş para etmediğini kavramıştı.

Ve Gazze, bilumum şer ittifakın demir kubbelerini, üstün teknolojilerini ve saldıkları yenilmezlik hikâyelerini hallaç pamuğu gibi savurmuştu.

Ve Gazze kazandı,

Gazzeli kazandı,

Gazzeliden yana olanlar kazandı.

Diğerleri mi?

Dünyada paylarına yenilgi düştü, ahirette ise ebedi pişmanlık…

Küçük Rim, bunları düşünüyordu. Az sonra yıkık ve harap haliyle Gazze göründü. Gözlerinden iki damla yaş düştü; ama hemen kendini toparladı. Gazze’ye bu zaferi ve Gazzeliye bu sevinci bahşeden Allah, mamur bir Gazze ve özgür bir Kudüs’ü de yakın zamanda verecekti çağın ebabillerine…

Kendi mahallesine varmıştı, aileden ona kalan tek mirası oyuncak tavşanıyla…

Anne yok, baba yok, kardeşler yok…

Koca bir aileden yalnız o ve kardeşi Hanzala kalmıştı.

Küçük yaşına rağmen imanı, kavrayışı ve tahammülü ona Gazze için, Mescid-i Aksa için yaşama umutla tutunması gerektiğini öğretmişti…

Bu mahalle, bir zamanlar arkadaşlarıyla sokaklarında oyun oynadığı ve ailelerinin kapı önlerinde çaylarını yudumladığı yerdi. Güüüm diye patlayan bombalar, tank gürültüleriyle yıkılan binaların enkazları arasında durdu.

15 ay boyunca devam eden korkunç vahşet ve acımasız soykırıma karşı sevdikleri, bu toprakları şehadet kanlarıyla sulamıştı. Sönen ocaklar, yıkılan evlere rağmen iman diriydi, umutlar capcanlıydı.

Küçük Rim, Gazze’nin dar ve fakir ama tekbir, tehlil ve tespih sesleriyle güzelleşen sokaklarında büyümüştü. Cesurdu. Gözleri savaşın acı gerçeklerini fazlasıyla görmüştü. Gazze’den ayrılıp sığınmak zorunda kaldıkları tünelde kardeşi Hanzala’ya göz kulak olmuş. Ona savaşın seslerini unutturmak ve umutlarını canlı tutmak için Yahya Ayyaş’ların, Yahya Sinvar’ların ve nice aziz şehidin kahramanlık destanlarını anlatırdı. İşte o gerçek destanlar önlerine yepyeni bir sayfa açmıştı:

Allah’ın vadettiği zafer, sevinç ve yarınları güzelleştirecek umut…

Rim, bombaların ardından yıkılmış hastanenin yakınındaydı. Kardeşi Hanzala, elini sıkıca kavramıştı. İkisi de enkazın arasında, hafifçe hareket eden bir şey fark etti. Yaklaşıp baktılar.

Yaşlı bir amca…

Dedesine ne kadar benziyordu.

Ruhumun ruhu diyen dedesi…

Yaşlı Amca’nın, sessizce dua ettiğini gördü.

Adamın gözleri sevinç gözyaşlarıyla doluydu.

Rim, adamın yanına gitti ve: Amca, neden burada yalnızsın? Neden sevinç seline sen de katılmıyorsun?” diye sordu. Yaşlı adam ona baktı ve yavaşça:

“Güzel yüzlü, merhamet gönüllü kızım ben yalnız değilim. Tüm Gazze benimle, tüm şehitler benimle, tüm melekler benimle ve ALLAH benimle… Ben sevincimi ömrümün hatırası her taşına, tozuna ve anına sinmiş yıkık, virane ama aziz Gazze’yle sevincimi paylaşıyorum.” dedi.

O anda Rim, savaşın sadece binaları yıktığını, insanların yüreğindeki umudu yıkamadığını ve asla yıkamayacağını bir kez daha anladı.