Meşru Alanları Doğrular Meşgul Etmelidir
Kudüs ve Mescid-i Aksa merkezli arz-ı mevud hedefli siyonist kuşatma, işgal, yayılmacılık ve vahşi saldırganlığı anlamak lazımdır. Bu anlaşılmadan ve siyonist düşman tanınmadan Filistin davası anlaşılamaz ve tanınamaz.
Gazze merkezli başlayıp Filistin’in geneline, oradan Lübnan’a -ve önü alınmazsa- yakın zamanda başka coğrafyalara sıçraması yakın olan siyonist soykırım karşısında ‘nemelazımcı, gündelikçi ve alî menfaatler takıntılı kişiler, ırkçı ve mezhepçi yaklaşımlar, acizlik ve korkaklığa tabi olmuş tipler, ‘onlar da toprağını satmasaydı’ veya ‘durduk yere niye Aksa Tufanı’nı başlattılar’ diyenlere dikkat ettiğimizde ve onları iyice tanıdığımızda Filistin davasını bilmediklerini, tanımadıklarını, özümsemediklerini ve siyonist algıya aldandıklarını görürüz.
Filistin davası, Kudüs sevdası ve Mescid-i Aksa aşkı bir ümmet konusudur. Asli ve füru yönlerden imana taalluk eden bir meseledir. Bu konu ve mesele bir Filistinli için ne kadar bir mesuliyet, savunu ve mücadele istiyorsa Arap, Türk; Kürt, Fars, Zaza vs. diğer Müslüman toplumlar; Şafii, Hanefi, Hanbeli, Caferi ve Zeydi ayrımı yapılmaksızın diğer bütün Ehl-i Sünnet ve Şia mezhepleri için de o kadar bir mesuliyet, savunu ve mücadeleyi istiyor.
Müslümanların cihadı sadece silahla ve savaş alanında değildir. Seyyid Kutup, cihadı şöyle tanımlar: “İnsanlar ve İslam arasındaki engelleri ortadan kaldırmaktır.” Bu bağlamda, herkesin cihadı kendisiyle İslam arasındaki engelleri ve manileri bilmesi ve bunları izale yoluna gitmesiyle mümkündür. Filistinli Müslümanla İslam’ı özgür ve rahat yaşayabilmesinin önündeki engel, Siyonist varlık ve vahşet ise onun cihadı onlarla canı pahasına her türlü imkânla mücadele etmesidir. Diğer Müslümanların imana ve İslam’a taalluk eden Filistin davasıyla kendisi arasındaki engel makam, mevki, iktidar, korku, endişe, uzun yaşama arzusu, ırk, mezhep, meşrep ve her ne ise onun cihadı bu engelleri aşmasıyladır.
Cihad, kimine ilmini anlatma, yayma, öğretme ve yazma olarak farz olur.
Cihad, kimine iktidar ve gücünü mazlumdan yana kullanma ve izzetli duruşla farz olur.
Cihad, kimine bilinçlenme, okuma ve öğrenme şeklinde bir sorumluluk getirir.
Cihad, bir diğerine de dua, tazarru, halis niyet ve doğru safta yer almayla eşdeğer olur.
Cihad, bazılarımıza ise boykot, infak, davet ve eylemlilik şeklinde bir hedef koyar.
Belki çoğumuza yukarıda saydıklarımız ve sayamadıklarımızla birlikte gücü, imkânı, makamı, yetki alanı ve etkileşim dairesi çerçevesinde can ve malla cihadı içine alan tüm cihad çeşitlerini bir zorunluluk kılar.
Asıl, dışardaki ve içerdeki Siyonistler tahrif edilmiş dinleri, uydurulmuş seçkin kavim vaatleri ve yalanla süslenmiş holokost edebiyatı içinde meşum hedeflerine yürümek için her yolu mubah olarak görür ve meşru sayar. Ekonomik hâkimiyet, askeri üstünlük, medyayı yönlendirme ve kültürel kuşatma gibi siyasi hedefleri için bütün dünyayı yakma, yıkmayı çok sıradan ve hak sayarken ‘İnsanlık ve İslam davasının’ en layık, haklı ve doğru savunucusu Müslüman yerinde saymamalı, yumuşak koltuğuna gömülmemeli, vehn içinde dünyayı ve dünyalığı ana hedefi yapmamalıdır.
Kendine Müslüman’ım diyen herkes şu gerçeği gönlünün, zihninin ve bulunduğu her ortamın başköşesine serlevha yapmalı ve bu doğrultuda hareket etmelidir:
“Doğru ve haklı olanlar meşru olan işler, alanlar ve mekânları doğruluk ve adaletle meşgul etmezse yanlış ve haksız olanlar buraları yalan ve zulümle işgal/talan ederler.”