ZULME KARŞI TEPKİSELLİĞİMİZ YETERLİ Mİ?
Pazar günü Elazığ’da düzenlenen Filistin’e Destek Mitingi’ne giderken yolculuğu muhabbet, ilahi ve sohbetle geçirmeye çalıştık. O esnada bir hocamız şöyle bir soru sordu:
“Gazze’de ve Refah’ta yaşanan bunca vahşet ve katliama rağmen tepkilerimiz niçin istediğimiz düzeyde değil, trajik manzaraları görünce oluşan duygusallık ve acıma hissi neden çabucak geçiyor ve niye Batılı halklar gibi büyük tepkiler ortaya koyamıyoruz?”
Sorunun bir kısmını kendisi cevapladı, bir kısmını ben cevaplamaya çalıştım. ‘Tefekkür azlığı, empati yetersizliği, diğerkâm olamama, imanın tahkiki değil taklidi olması, münzil olan Kur’an ve sahih sünnetle değil mezhep, cemaat veya tarafımızın istediği şekilde tavır, dünya sevgisi’ gibi önemli cevaplar ortaya çıktı.
Hemen akşamında Refah’taki çadır kente tonlarca bombalı saldırı sonrası insanların ‘futbol afyonu’ etkisiyle sokakları bir kutlama rezaleti ile kuşatmasıyla aşağıdaki hikaye sorumuza kıssadan hisse bir cevap oldu.
Gelin, kendimizi merkeze çekip sorumluluğu başkasına atmadan; izzetini şahsi, mezhebi veya milli menfaatleri için satan, Batılı şer ittifaka yalakalık edenlere ithaf(!) ederek kıssamızdan hissemizi alalım:
"Hindistan, İngilizlerin işgali altında iken bir İngiliz subayı sebepsiz bir şekilde bir Hintliye sertçe bir tokat atar. Hintli adam, hemen bir yumrukla subayı yere serer. Bu karşılığı beklemeyen subay hem korkar hem sinirlenir. Nasıl olur? Sıradan bir Hintli, bir İngiliz subayına vurabilir. Tek başına bir şey yapamayan subay yardım için birliğine gider ve generaline olayı anlatır ve kendisinden yardım ister. General onu dinler, alıp bir odaya götürür ve kasadan 50 bin Rupi çıkarıp subaya verir:
- Bu parayı sana tokat atan Hintliye ver ve ondan özür dile!
İngiliz subay, bunu duyunca sinirlenir ve der ki:
- Zavallı bir Hintli, bir İngiliz subaya vurup hakaret edecek ve ben ondan özür mü dileyeceğim?
General sertçe, karşılık verir:
- Bu bir emirdir. İtaat edeceksin!
Subay, parayı çaresizce alır, götürüp Hintli adama verir, ondan özür diler. Hintli adam, bir servet değerindeki parayı sevinçle alır ve değerlendirip kısa sürede tanınan bir işadamı olur. Olayın üzerinden aylar geçer. Bir gün General, tokat yiyen subayı çağırır:
- Sana tokat atan Hintliyi hatırlıyor musun?
Subay:
- Unutmam mümkün mü efendim.
General:
-Şimdi intikamını alma vaktidir. Git, işyerinde herkesin içinde ona vur!
Subay:
- Hintli adam, korumasızken ona vurmama izin vermediniz. Şimdi şehirde önemli bir işadamıyken mi ona vurayım? Ona vurur vurmaz etrafındakiler bana saldırırlar efendim!
General, emin bir şekilde:
- Endişelenme! Sana dediğimi yap! Git ona vur!
İngiliz subay, Hintli adamın mağazasına gider. Hintli, adamları ve müşteriler de oradadır. Subay, Hintli işadamını bir vuruşla devirir. Hintli adam hiçbir karşılık veremez ve düştüğü yerden kalkamaz. İşin garibi subaya bakmaya cesaret edemez. Karşılık görmeyen subay şaşırır ve intikamın verdiği sevinçle ayrılıp generale gider. General:
- Hem sevinçli ve hem de hayretler içerisindesin?
Subay:
- Evet, efendim! O Hintliye kimsesizken vurduğumda sessiz kalmayıp bana sertçe vurdu. Bugün imkân sahibiyken ona vurduğumda karşılık vermediği gibi bir kelime dahi söyleyemedi.
General:
- İlk sefer ona vurduğunda onun bir izzeti vardı ve bu onun en büyük sermayesiydi. İzzetini korumak için sana karşılık verdi; ama ikinci seferde İZZET-İ NEFSİNİ MAL VE PARAYA SATTI. Menfaati tehlikeye girer diye sana karşılık vermeye korktu. Onun için kendini savunamadı."
Yusuf ARİFOĞLU