• DOLAR 32.989
  • EURO 35.367
  • ALTIN 2457.147
  • ...

Geçen hafta DEM eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ın, İTTİHAD medreseleri, milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in ve Kobani Davası’na verilen cezalar sonrası aynı klikten bazı ağızların HÜDA PAR hakkında yaptığı üstten bakışlı ve dozunu aşan eleştirilere şahit olduk.

Bu yanlı, yanıltıcı ve haksız eleştirilerden sonra şu gerçek bir kez daha netleşti:

Türk, Kürt, Arap veya Fars ulusalcılar, faşizme evirilen milliyetçi bir yaklaşım içinde kendi halklarının milli değerlerini istismar edip halkına okus pokus mantığıyla gerçeği ters yüz etme alışkanlığını sürdürüyorlar. Halklarının inanç sistemlerine karşı inkârcı, hafifseyici veya lakayt bir tavır içine giren bu tipler halklarını sekülerleştirmek için yerli bir misyoner gibi davranırlar. Halklarının kimlik, kültür ve dilinin taşıyıcı unsurları olan ‘inanç, tarikat ve cemaat’ gibi ana değerlere ideolojik, düşman ve jurnalci davranmayı bir fazilet(!) sayarlar.

Ümmet coğrafyasında kimi dil ve kimlikler bağlamında iki asır, bir asır ve yarım asırdan bu yana var olan bu meşum tipler  ‘özgürlük, hak ve modernite’ gibi süslü ve prim yapan kavramların arkasına sığınarak toplumu iğfal etmeye teşnedirler. Gençleri ‘ideoloji, uyuşturucu ve başkaca kirli propagandalar’ ile manevi değerlerden yoksun bırakan bu embesil tiplere göre ‘din, cemaat ve tarikatlar’ gelişmenin(!) önündeki en büyük engellerdir.

Faşizm durağında park eden bu zihniyet, ümmet bileşenlerinin seküler, Kemalist ve Apoist anlayışlarla daha fazla tahribata uğraması, batı(l) sistemlere entegre olması için başta Siyonizm ve emperyalizm olmak üzere her türlü küresel şer güçle birlikte hareket etmeyi, onların şeytani kanatları altına sığınmayı ve onlardan gelen övgülere erişmeyi siyasi zekâ ve politik manevra diye kutsarlar.

Faşizme entegre bu ulusalcı kişi ve yapılar, İslam dini hariç her dinle özgürlük(!) kılıfıyla barışık, Müslüman ahlakı dışında her davranış bağlamıyla ‘farklılıklara saygı’ aldatmasıyla hoşgörülü bir tutum sergilerler. Öze dönüşün İslam’la olacağı gerçeğini adları gibi bilen bu seküler akıl; inkarcı, yanıltıcı, rijit ve saldırgan zeminlerini kaybetmemek için her çeşit tazyik ve tezyif yöntemini kendilerine meşru görür. Sol, militan ve seküler gücün gölgesinde beslenen faşist/ulusalcı klik dindar insanı ve ahlakı asli düşman algısıyla hedefe koyar.

‘Milli, yerli, dil, kimlik, değer’ gibi prim yapan kelime ve kavramların ardına sığınan Batı’ya biatlı militarist, sol, kemalist, seküler ve Apoist ulusalcılık için, manevi değerler eşliğinde yetişen bir nesil, bir kâbus olur. 6-7 Ekim’de kurban eti dağıtan Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilmesinin arkasında bu niyet, endişe ve korkudan başka hiçbir şey yoktur.

Ulusalcı Faşist zihniyet, kendisini halkların tek temsilcisi kıvamında görmenin yanı sıra kendisi dışında bütün siyasi, sosyal ve dini yapıları ‘işbirlikçi, hain, ajan ve iktidar aparatı’ hezeyanı içinde düşman görür ve hedefe oturtur. Irak’ta, Suriye’de ve naif coğrafyamda ABD, AB ve siyonizme mayın eşekliği yapanların dindar, onurlu ve ahlaklı kişi, kurum ve yapıları sigaya çekme hakkı yoktur. Kendi eşekliklerinden dolayı sırtlarına vurulan palandan ve ağızlarına vurulan gemden dolayı başkalarını suçlamaları da hadsizliktir…

İran Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyet elim helikopter kazasında vefat etmiştir. Rabbim, onlara rahmet eylesin! Bu bir kaza da olsa işin içinde Siyonist ve emperyalist şeytanlardan bir tüy olduğu düşüncesini ve Gazze direnişini baltalamak çabasından uzak olmadığı gerçeğini bir kenara not etmeyi de ihmal etmeyelim.