• DOLAR 34.596
  • EURO 36.667
  • ALTIN 2914.232
  • ...

Zorluk, musibet, hastalık ve birçok maddi ve manevi sıkıntı ve açmaz için en güzel ilaç zikirdir. İnsanların farklı farklı arayışlarla tatmin yolları ararken Allah(c.c), Kur’an’ında gönül ve kalp itminanın şifresini bize beyan etmiştir:

Allah’ı anmak yani zikretmek.

"Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur." (Ra'd: 28)

Aslında zikirden bahsetmek Kur’an'dan bahsetmektir. Hayat nizamı olarak Allah'ın kelamı tek ölçüttür. O zaman Allah'la sağlıklı irtibat; O’nun zikrini(Kur'an) okumak ve O'nu zikretmekle mümkün olur ve kurulur.

Zikirsiz bir hayat fikirsizliğe, fikirsiz bir hayat da nankörlüğe götürür. Nankör kelimesi 'inkar' kelimesiyle aynı kökten geldiğine göre Müslüman ‘nankör’ olamaz. Ayette bu hakikat şöyle beyan ediliyor: "Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma!" (A'raf: 205)

Böylece mümin bir hayatın insanî bir duruş ve İslamî bir şahsiyet kazanmasında zikir günlük yaşamın merkezi olur. Dünya hayatının keşmekeşinde, yaşam koşullarının tazyikinde 'mal, makam, yüz güzelliği, güç, karizma...'nın belli bir yere kadar bir anlam ifade ettiğini biliyoruz. Doğal olarak derdi, kederi, yükü, acısı, zulmü ve stresi bu kadar çok olan, her an ve zeminde insanı bir ahtapot misali saran kulluk sorumluluğunda ayakta tutan ve ona kalp ferahlığı veren tek şey Allah'ın zikridir.

Bu konuda anlatılan şu hikâye zikri daha iyi anlamamızı sağlıyor ve hayatımızın merkezine niçin zikri yerleştirmemiz gerektiği noktasında yol gösteriyor:

“Adamın biri her gece kalkıp Allah’ı zikreder, O’na dua eder ve teheccüdle kulluk secdesine varır. Şeytan bir gece kalbine üflediği bir vesveseyle ona der ki:

- Ey Allah’ı çok anan kişi, bütün gece “Allah!” deyip çağırıyorsun. O güzel ve sıcak uykunu bozup secdeye varıyorsun; ama söyle bugüne kadar sana karşılık verip seni buyur eden var mı? Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar kendine bu anlamsız hareketlerle ve yalvarışlarla eziyet edeceksin!

Adam, bir an gafletle bu sözlere kanar ve yıllarca -zahiren- almadığı ve görmediği kabulleri düşünerek gönlü kırılır. Hemen başını yastığına koyar ve uyur. Rüyasında ona şöyle seslenilir:

- Ey aşkla ve istekle Rabbine yönelen kul! Kendine gel uyan! Niye duayı, zikri, secdeyi bıraktın ki? Neden usandın ki?

Adam, sese cevap verir:

- Bana o kadar yalvarışıma rağmen kabul manasında ‘Buyur’ diye bir cevap gelmiyor ki! Kapıdan kovulmaktan korkuyorum, dedi. Bunun üzerine ona denilir ki:

- Senin Allah demen, O’nun buyur demesi sayesindedir…

Senin yalvarışın, Allah’ın senin ruhuna haber uçurmasındandır…

Senin çabaların, çareler araman, Allah’ın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir…

Senin korkun, sevgin, ümidin Allah’ın lütfunun keremindendir…

Senin her ‘Ya Rabbi’ demenin altında, Allah’ın “buyur!” demesi vardır…

Gafil, cahil, fasık, facir, zalim ve caniler bu dua ve secdelerden uzaktır. Çünkü ‘Ya Rabbi’ demeye izin yok onlara. Ağzında da kilit vardır, dilinde de…

Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam ve keder vermez…

Bununla anla ki, Allah’a dua etmeni, O’nu çağırmanı sağlayan dert, dünya saltanatından çok ama çok daha iyidir.

Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua gönülden, taa derinden kopar…”

Allah’ım derdimizi ve zikrimizi artır!