Taşları bağlamışlar köpekleri salmışlar
Benim bildiğim, köpek ‘dostluk ve bağlılık’la sembolize edilen bir hayvandır. Köpek, insanın evini, malını ve sürüsünü koruma, avda yardımcı olma, sevilip sahiplenilme yönüyle, koku alma kabiliyetiyle suçluları ve zararlı maddeleri tespit etme etkisiyle öne çıkan bir hayvandır. Bu ve benzeri özellikler köpekleri insan hayatı için daha çok ihtiyaç duyulan bir hale getirmiştir.
Köpekleri konuşacaksak bu gerekli ve güzel yönleriyle konuşmamız lazımdır; ama son zamanlarda köpekler üzerinden en çok konuştuğumuz ve tedirgin olduğumuz konu başıboş, sahipsiz ve aç köpeklerdir. Neredeyse her gün bir şekilde sokağa salınan veya sokakta beslenen bu köpeklerin saldırı haberlerini duyuyoruz. Son verilere göre son bir yılda köpek saldırısı sonucu yüze yakın kişi yaralanmış ve 27 kişi vefat etmiş. Bu sayının dünyada yıllık 35 bini bulduğunu okuduğunuzda sizin de benim gibi ürperdiğinizi biliyorum. Bu yazdıklarımız eşya veya nesne sayısını belirten rakamlar değil. Benim gibi, sizin gibi can taşıyan, umutları olan; ama bugün ya canı acılar ve sancılar içinde kıvranan ya da umutları bedeniyle beraber ölüm toprağına gömülen insanların sayısı… Allah aşkına daha kaç can, kaç beden, kaç çocuk, kaç kadın, kaç yaşlı bu salıverilen köpeklerin masum ve savunmasız birer kurbanı olacak?
Köpeklerin yeri sokaklar değildir. Köpekler, ihtiyaç duyuldukları oranda ev, bahçe, çiftlik, otlak, barınak ve eğitim alanlarında kalır ve kalmalıdır. Doğru bir iş, güzel bir davranıştaki aşırılık gayedeki hikmeti yok ettiği gibi hayvan sevgisindeki aşırılık da gayedeki hikmeti yok eder ve etmiştir.
Bazı insanlar hevesle veya özenerek köpek aldı, sonra sorumsuzca sokağa terk ediyor. Bazı insanlar hobi -nasıl bir hobiyse- olsun diye dövüştürmek niyetiyle köpek aldı sonra yaralandı, darbe aldı veya kazanmadı diye hırsla sokağa bıraktı. Bazı insanlar da köpek satışından para kazanmak için köpekleri suni döllenmelerle defalarca doğuma zorladı, satılmayan veya elinde kalan köpekleri kırsal ve dağlık alanlara bıraktı. Dağlık alanda yiyecek bulamayan, aç kalan köpekler de çareyi şehre inmekte buldu. Pandemi ise iyi niyetle bu olumsuz sonucun ayrı bir tetikleyicisi oldu çıktı. Bu dönemde evden kalan veya çalışanların çoğu yalnız kalmamak için köpek sahiplendi ya da çoğu aile çocuklar istiyor diye köpek aldı. Haliyle bakılamayan ve zaman ayrılmayan köpekler ise sokaklara terk edildi. Yani bu sokak köpekleri ortalığa bir anda çıkmadı. Deyim yerindeyse köpekler kimilerince bilerek ve isteyerek sokaklara salıverildi. İnsandan sahiplenme görmesi gereken, dostluk bekleyen köpek sıraladığımız nedenlerden gördüğü zararlar ile doğal olarak saldırganlaştı. Ve köpek konusundaki yanlış, taraflı ve art niyetli savunma ve hatalı bilinçlendirme ile maalesef köpekler 'vahşi birer canavara' dönüştü.
Bu ülkede ‘kadına şiddet, kadın cinayeti, hayvana şiddet ve hayvan hakları’ konusu ne zaman açılsa, birileri bundan bahis açsa bilirim ki bu konular üzerinden nice siyasi nemalanma, gerçekleri sabote etme, suçluyu gizleme, insana verilen değeri kıymetsizleştirme, dini ve halkı kötüleme gibi hesaplar vardır, yapılıyordur. Oysa kadına şiddetin arkasından en çok kadın haklarını savunanları gördüğümüz gibi hayvan sevgisi sloganı eşliğinde çıngar çıkaranlar da en çok aile ve insan sevgisinden yoksun olanlardır. Kanun, feminizm, hayvanseverlik(!) ve tepki gibi gerekçelere sığınıp köpeklerle ilgili adım atılmasını istemeyen veya engelleyen kişiler ve köpek saldırısına maruz kalanlar için sanırım şu yaşanmışlık çok uygun düşer:
“Adamın biri akşam vaktinde bir şehre gider. O anda köpeklerin havlamasını işitir. Köpeklerin kendisine saldıracağını anlayınca yerdeki taşlara sarılır; ama taşları yerinden sökemez. Ve haklı olarak şunu söyler:
Burası nasıl bir yer, taşları bağlamışlar köpekleri salmışlar.”