Bir masumun kanı hiçbir gerekçeyle dökülemez
Rüzgâr ekenin fırtına biçmesi misali elbette zulüm eken azap biçer. Ama zulme uğrayan veya uğradığını iddia eden veya buna böyle inanan zulüm ekmeye başlamışsa, fırsatını bulduğunda tedhiş eylemlerine girişmişse onun ‘adalet, eşitlik ve iyilik’ biçmesi mümkün değildir. Vicdan yoksunu, ahlak mahrumu, iyilik yoksulu ve merhametten uzak tipler için insani bir ölçü yoktur. Onlar fırsatı bulduğunda, güç devşirdiğinde veya önü açıldığında ya dini yok sayarlar ya ahlaksız bir yaşamı telkin ederler ya daha önce karşı çıktıklarından ve reddettiklerinden daha şiddetli bir şekilde tahakküm ederler ya da İstanbul Taksim’de ve daha birçok yerde yaptıkları gibi çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç, suçlu suçsuz demeden insanları katlederler.
Şu ayetler bu tip insanları tanıma noktasında bize şaşmaz bir ölçüdür:
“Kimi insan var ki, dünya hayatı ile ilgili konuşması hoşunuza gider ve en amansız düşman olduğu halde kalbindeki duyguların samimi olduğuna Allah’ı şahit gösterir. İş başına geçince yeryüzünde kargaşa ve bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli mahvetmeye çalışır. Oysa Allah kargaşa ve bozgunculuk çıkarmayı kesinlikle sevmez.” (Bakara: 204-205)
“…Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur…” (Maide: 5)
Yeryüzünde elbette nice zulümler oluyor, yurtlar işgal ediliyor, zenginlikler talan ediliyor; insanın kanını donduran, yerleri ve gökleri ağlatacak vahşetler yaşanıyor. Bunlar bazen coğrafyamızda, bazen yakın coğrafyalarda bazen de uzak coğrafyalarda yaşanıyor. Milyonlarca masum, mazlum ve biçare insanın hakkı gasp ediliyor, hukuku çiğneniyor; çünkü Üstat Bediüzzaman’ın deyimiyle “Mimsiz, gaddar medeniyetin zalimâne düsturu olan, “Cemaat için fert feda edilir; milletin selâmeti için cüz’î hukuklara bakılmaz” diye, öyle dehşetli bir zulüm meydanı açmış ki, kurûn-u ûlâ vahşetlerinde de emsali vuku bulmamış.”
Bu bağlamda, bir masumun kanı bütün umumun menfaati için dökülemeyeceği gibi bir suçsuz da devletin bekası, örgütün çıkarları gibi dipsiz gerekçelerle katledilemez. Bir masumun hakkı, bütün insanların yararına dahi çiğnenemez ve bir şahıs dahi, genelin selâmeti için feda edilmez. Çünkü Allah’ın katında hak haktır, hakkın küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük bir hak, büyük bir menfaat için iptal edilmez. Bir kişinin rızası yoksa bir toplum, cemaat, örgüt veya devletin selâmeti veya bekası için hakkı yenilemez ve canına kıyılamaz.
Fikriniz, ideolojiniz ve gerekçeleriniz sizin için çok önemli olabilir. Kendinizi ve tarafınızı bu bağlamda çok doğru, haklı ve mağdur görebilirsiniz. Belki gerçek de sizin dediğinizdir. Fakat mamur bir yeri talan etme, ekili bir alanı tahrip etme, kültürel bir birikimi yok etme ve her şeyden ötesi suçsuz bir cana veya masum minik bir bedene kıyma adına hiçbir haklılığınız olamaz.
Düşman bellediğiniz dininiz, kimliğiniz ve diliniz üzerinden sizi ötekileştirse, yok saysa, zulmetse veya beldenizi işgal etse dahi bu size karşı savaşanlar ve düşmanlık edenler hariç onlardan hiçbirine karşı saldırı, öldürme ve imha hakkı vermez. Peygamberimiz aleyhi selamın “Savaş halinde dahi zulmetmeyiniz, işkence etmeyiniz, çocukları öldürmeyiniz!” buyruğu bu konuda insani, İslami ve ahlaki ölçüdür. Bu ölçüyü aşmak, taşırmak haksızlık, zulüm, vahşet, terör ve vandallıktır.