Gençlik, fıtri kodları anlamakla düzelir
Her dönemin en etkin gündemi gençlik ve gençler olmuş. Her neslin sonra gelen nesli beğenmemesi yeni bir problem değildir. “Yeni nesil çok tembel, çok saygısız ve ilgisizler” diye bir cümle ne zamana ait diye bir soru sorulsa muhtemelen birçoğumuz ‘Bugüne veya yakın zamana ait’ diye cevap veririz. Oysa bu cümle günümüzden 4 veya 5 bin yıl öncesine ait Sümer Yazıtlarında geçen bir cümle…
“Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki; ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündüğümde umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.” Cümlesi ise bundan 2.800 yıl öncesi bir filozofun tespiti olarak bizi hayrete düşürüyor. Bu bugün de böyle…
Özellikle “Gençlerimizle ilgili çok ciddi problemler ve sıkıntılar yaşıyoruz. Gençler, yozlaştı. Bizi anlamıyorlar. Gençlerimiz mana dediğimiz, maneviyat dediğimiz boyutu ya unutmuşlar ya unutturulmuş ya da tamamen arka plana atmışlar. Gençler, haz ve tüketim çılgınlığına, alabildiğine egoist bir bağlama çekilmesi amaçlanıyor. …” gibi cümleleri gün aşırı duyar olduk. Haliyle her toplum yeni kuşaktan şikâyetçi olmuş, onları usul adap bilmemekle suçlamış. Buna bağlı olarak her dönemde ebeveynler gençleri anlamakta sorun yaşamış, yaşıyorlar. Bu tür cümleler ve tespitler doğrudur. Sorunlar elbette görülmeli, konuşulmalı, yazılmalı ve çözüm adına masaya yatırılmalıdır. Suçlamak, şikâyet etmek yerine olanı görmek ve çözüm üretmek lazımdır. İlmin kapısı Hazret-i Ali Efendimiz’in dediği gibi “Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların yaşayacakları devre göre yetiştirin!"
Gençlerimiz, bu dünya hayatının en sağlam gövdesidir. Deyim yerindeyse hayatın en enerjik, en dinamik, en sağlam ve her açıdan en verimli çağı gençlik çağıdır. Modernizm, tüketim arzusu, ‘ben’in kutsanması, ideolojik etkiler, teknoloji, sosyal medya ve sanal ortamlar gibi birçok zamane gerçekliği ‘Bizim gençlerimiz ve zamane gençliği’ dediğimiz gençliği, maddi bir anaforun; haz, arzu, isteklerin kuşattığı vitrinsel bir girdabın içine çekiyor, çekmeye çalışıyor. Gençlik de doğru bir eğitim, sağlıklı bir yönlendirme ve uygun örnekliklerden uzak ve habersiz olduğu için tutunacağı dalı, duracağı noktayı ve demirleyeceği limanı biraz daha farklı bir bağlamda görmeye çalışıyor.
Manevi kanattan habersiz gençlik maddi bir kanatla uçmaya çalışıyor, ideolojik yanılgılar ekseninde bir tatmin aramaya çalışıyor. Oysa bunun böyle değildir ve olmaması lazımdı. Çünkü unutsak da, gafil olsak da bizi yoktan var eden ve her birimizi bir zamana göre kulluğa tabii tutan bir yaratıcı vardır. Ve din, bu hayatın anlamına dair güçlü ve hakiki bir hatırlatmadır. Kendimizi, çevremizi ve gençlerimizi taklidi ve alışkanlık eksenli bir inanç bağlamından koparıp tahkiki ve ameli yönü güçlü vahye dayalı dinle buluşturmak tek çözüm olarak önümüzde duruyor.
Din hayatımızda müdahil değil, fıtratta olanı hatırlatan; zorlayan değil yaratılışın kodlarını telkin edendir. Faraza din diye bir olgu insan hayatında olmasa da Allah-u Teâla bunu bir şekilde vahiy, kitap ve peygamberleriyle hatırlatmamış olsa da, insanlar kesinlikle yaratılış mekanizması fıtrat ekseninde yine de hiç kimsenin kendilerine iftira atmasını, kendisine yalan söylenmesini kabul etmeyecekti, hiç kimsenin kendisini aldatmasını ve çeşitli hilelerle yanlış savrulmalara götürmesini, başkasının malını çalmasını kabul etmeyecekti.
Elhâsıl örnekleri çoğalttığımız zaman şunu göreceğiz: Aslında din, kitap ve peygamber, önümüze yeni bir önerme getirmiyor, yeni bir teklifle bizim önümüze gelmiyor veya bizim hayatımızı bilmediğimiz yeni şeylerle değiştirmeye kalkmıyor. Dinin yaptığı tek şey var, zaten yaratılış mekanizmamızda olan, din olmasa da fıtratın kabul etmediği yani insanın mayasına aykırı söz, davranış ve eylemlerden kendimizi korumamız noktasında sadece bir hatırlatmadır.