ARZUMUZUN HÂSILI BİRKAÇ KELAM
Hitamına geldiğimiz bir yılın bidayetine eriştiğimiz bir yılın arifesinde toplum ve ümmet olarak yaşadıklarımıza belki de bir işaret babından birkaç farklı konuya muhabbet havasında değinmek arzusunun hâsılıdır bu hafta yazdıklarımız.
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel! İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel! Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir! Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!...”
( Mevlana)
Kendisine cüzi irade verilen insanoğlu kâh şeytan ve nefsin aldatmasıyla batıla saplandı, kâh iradesini kontrol ederek Allah’ın dilemesiyle hidayete erişti. İman fikrini kendine dava yapan ve Allah’ı razı etmeyi amaç bilen müminin önüne, sağına, soluna şeytan ve aveneleri birer aldatıcı olarak çıktı. Bu iman davasını yok etmek amacıyla tüm mesailerini, imkânlarını, güçlerini harcayıp zorbalıkla düzenlerini kurdular. Derken insanların birçoğu hak yoldan koptu. Şu yerkürede insanoğlu Allah’a karşı şımarıp inkâra yöneldi, nankörlük edip asileşti, gücüne kapılıp fitne ateşini tutuşturdu. Bazen de hınçla, kinle İslam’a düşman kesildi, bazen de küllenen vicdanına kulak verdi; ama günahkârlığından nasıl kurtulacağını bilemedi.
İşte bu noktada peygamberler, veliler ve davetçiler birer yardım eli oldular, şu çaresiz insanlığa. Onu karanlığı içinde terk etmediler, yalnızlığıyla çıldırtıcı bunalımın kollarına atıvermediler, ümitsizlik darboğazında daraltmadılar. Allah’ın engin merhametine, kuşatıcı mağfiretine, affedici bağışlayıcılığına, tükenmeyen razılığına çağırdılar. Dil, din, ırk, cinsiyet, makam ayrımı gözetmeksizin insanları iman, İslam, adalet, kardeşlik dergâhına buyur ettiler.
…
“Eline, diline, beline sahip ol!” (Hac-ı Bektaşi Veli)
Toplumsal ve bireysel denge bu sözde özlü olarak okunabilir. Sırtını güce ve haksızlığa dayamış olanlar, sosyal ve ferdi sorunları çözmede samimi olmadıkları gibi bazen sözüm ona açılım adına pansuman çözümler üretirler. Oysa özlü sözlere serpiştirilmiş beyanlar, huzuru sağlayacak kalıcı tedbirlerdir.
El gücün, otoritenin remzidir. Devletin eli iktidardır. İktidarın eline sahip olması, adaletle yönetmek ve sosyal/siyasal/ekonomik açıdan kapsayıcı bir idare oluşturmaktır. Ailenin eli, evin reisidir. Ona düşen ailenin mutluluğunu sağlayacak çizgide olmak ve evlatlarını İslami terbiyeyle yetiştirmektir. Eğitimin eli öğretmendir, onun misyonu topluma ışık tutacak bilge, ahlaklı ve gayretli talebeler mezun vermektir. Her kurumun amiri, memurlarına babacan davranma; her birey kendi şahsına düşen görevi doğrulukla yerine getirme yönüyle eldir.
Dil, kalbi huzurun ve toplumsal kaynaşmanın en etkili yönü olduğu gibi kalbi afetlerin ve ikili/çoklu ilişkilerde kopmanın da birincil unsurudur. Sözün birçok faciayı önlediği de birçok faciaya yol açtığı da malumdur. Gıybet, dedikodu, tecessüs, yalancılık, sözünde durmama, iftira… gibi yerilen, kişilik açısından insanı seviyesizleştiren birçok kalbi hastalığın ortaya çıkışı dile sahip çıkmamakla olur. Şeref makama seçilen, doğrulukla davrandığı zaman İlahi razılığa ulaşan insanın dilini muhafaza etmesi bu açıdan önemlidir.
“Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12)
Bel, insanın hem bedeni hem şehevi dengesidir. Çok yemenin hem sıhhat, hem de ibadete iştiyakı açısından olumsuz etkileri ortadadır. Şehevi arzuların elinde zebun olmuşların ahlaki açıdan getirdiği yıkım, aynı zamanda sağlıklı nesillerin yetişmesinde ve iradeli gençlerin önünde ciddi bir tehlikedir. Bu noktadaki hassasiyet, ahlaki güzelliği ve iffetli bir nesli ortaya çıkaracaktır.
Nice yeni günlere ve yeni yıllara insanları insan olarak kucaklayan; eline, diline ve beline sahip çıkabilen olarak gireriz inşallah…