Biz Kâbe’yi Nasıl Görüyoruz?
Her din, düşünce veya ideolojinin rengini, bakışını, çerçevesini ve algısını ortaya koyan semboller vardır. Bazen en doğal renkler ve işaretler bile ister istemez zihinlerde yer edinen din, parti, örgüt veya cemaati akla getirir. Bu renkler ve işaretler, savunucular için zamanla bir kutsallık ve adanmışlık olurken karşı cephe için bir düşmanlık ve kin oluşturur.
İslam ve Müslümanlar için sembol, alamet, şiar olmuş ve bu anlamı kazanmış çokça renk, işaret, mekân ve değer vardır: Kur’an, Peygamber, Kâbe, ezan, camii, minare ve başörtüsü bunlardan akla ilk gelenler…
Müslüman için bunlar yerine göre bir örneklik, ittiba, sevgi, kabul, hürmet ve özlem bağlamında değerlenir ve kutsallık kazanır. İslam düşmanları için bunlar parmaklarını ısırtacak birer kin, öfke ve nefret sebebidir.
Avrupa’daki İslam düşmanlığının en çok bu şiar ve semboller üzerinden yürütülmesi bu hakikatin bir neticesidir. İçimizdeki ‘Kabil, Ebucehil ve Abdullah bin Selül’ benzerleri de bu kutsallar, semboller ve şiarlar üzerinden İslam’a ve Müslümanlara saldırmıyor mu?
Top ve pop zihniyetli arsız ve ahlaksızların tepkilerini Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektörü istememek olarak değerlendirmek bir yanılgıdır. Bu, temiz ve ahlaklı bir toplum hazımsızlığı üzerinden saldırmanın ve çirkinleşmenin bahanesidir. Nitekim birkaç gün önce bir resim üzerinden Allah’ın beyti Kâbe’ye yapılan saldırı, yeryüzünün en ahlaksız fiilini hak(!) olarak göstermeye çalışan kirli/ahlaksız esfellerin Lut aleyhisselam gibi ‘Yakın sabahları’ bekleyen temiz/ahlaklı insanlara bir saldırısıdır.
Ebrehe arzulu zamane eblehleri Kâbe’yi hedef tahtasına oturturken vaktin Müslümanlarının da Kâbe’ye muhafız birer ebabil olması şarttır.
Peki, niçin Kâbe/Beytullah?
Emniyet ve huzuru istemeyen fitne çığırtkanları ‘Ve bu emin beldenin’ ( Tin 3), ‘Güvenilir kılınan Haremin’(Ankebut: 67) onların felaketi olacağını biliyorlar.
Manen ve ruhen kirlenmiş azgın güruh "Manevi kirlerden arınma, (Allah adına, yoluna, razılığına) adanmış adakları yerine getirme ve beyti tavaf etme..."(Hac:22) emr-i İlahisine icabetin bir mümini nasıl mesud ettiğinin ve kendilerini de kahrettiğinin farkındalar.
Coğrafik yönden ve turizm açısından hiçbir albenisi olmayan; yüksek dağlar, dağ aralarındaki vadiler, yeşilin neredeyse "y" sinden bile bir kırıntı taşımayan kıraç bir beldenin dünyadaki nice güzel coğrafyaya rağmen niçin bir çekim merkezi olduğunu; yüzler, binler, on binler km. ötelerden tutku derecesinde, aşk sıcaklığında, cezbedici bir kuvvette çocukların, gençlerin, ihtiyarların, kadın ve erkeklerin, havas ve avamın oraya niçin cezbe ile kafile kafile aktığını biliyorlar.
Kâbe, salih kullar için bir vuslattır,
Kâbe, kalbi kabında tutan CANAN’a kavuşma arzusudur.
Azgın top ve pop güruhu, bunun; şirk, günah, zulüm ve isyan dolu dünyalarına bir yıkım olacağının idrakindeler.
Zencisi beyazı, Arabı Acemi, varsılı yoksuluyla bir tarağın dişleri misali eşit bir döngü…
Birinin diğerinden üstün değil, başkasının başkasının önünde, hiç kimsenin ötekinin üstünde olmadığı bir döngü…
Eşitliği bozan, üstünlüğü ortaya çıkaran tek gerçek TAKVA döngüsü…
Evrenden maddeye, galaksilerden atomlara, zerreden şemse kadar ne varsa her şeyin insanla beraber döndüğü döngü…
Kâinatın ve yaratılışın özeti ve adı Tavaf olan döngü…
"Nereden başlarsan başla, O’nunla başlayan; nereye gidilirse gidilsin O’nunla gidileceği, herkesin ve her şeyin O’na varacağı nihai noktanın O/ALLAH olacağı bir döngü…
Kâbe bir kalptir, aşk pompalıyor insanlığa;
Kâbe, bir gönüldür, sevgi yayıyor âleme. Gönül de bir Kâbe olur, bu döngüyle.
Kâbe, bir remizdir. Allah'la yakınlığı ölçen.
Azgın top ve pop güruhu, Kâbe’deki döngünün şehvet ve put düzenlerine bir yıkım olacağını görüyorlar.
Peki, ey Müslüman olan biz, siz ve onlar BİZ KÂBE’Yİ Müslüman gibi görmeye, sevmeye, savunmaya ve ziyaretine hazır mıyız?