İSRAİL VE FAHRİZADE CİNAYETİ
İsrail, işgalci ve katil olmanın yanı sıra istihbarat örgütleri kurma ve siyasi cinayetler işleme yönüyle de öne çıkmaktadır. İsrail, gayrimeşru bir işgal yoluyla kurulmuş ve bu işgalden dolayı Filistin halkını yerinden, toprağından ve yurdundan koparıp sürgün etmiştir. Haliyle kendisini sürekli tehlike ve tehditle karşı karşıya görmektedir. Münafıklar gibi "Her bağırtıyı aleyhlerine sanır…"[1]
İsrail ve ağababaları ABD, AB, Rusya ve Çin gibi emperyalist ülkeler için her türlü silahlanma, teknolojik ilerleme, ekonomik güçlenme, siyasi örgütlenme ve hedefe varma için her yolu meşru görme haktır. Bu haktan(!) dolayı kimsenin kendilerine ‘gözünün üzerinde kaş var.’ demesine tahammülleri yoktur. Başka toplum, millet ve devletlerin bu doğal haklardan istifade etmesine fırsat vermedikleri gibi en küçük bir girişim ve kazanımı dahi anında boğmaya çalışırlar.
ABD ve İsrail’in haspalarına her türlü çirkeflik, iğrençlik, vahşet, zulüm, işgal ve cinayet yakışır(!) ve dünya güvenliğinin yüce menfaatleri(!) içinde kabul edilir. Suriye işgali ve dramı, Mısır’da Sisi darbesi, Türkiye’nin gelişme adına attığı her adımda uluslararası çelme yemesi, İran ve Pakistan’ın nükleer çalışmalarından dolayı şer güçlerce sigaya çekilmesi; Ömer Abdurrahman’ın Amerika zindanlarında şehit edilmesi, Usame Bin Ladin ve Süleyman Kasımi’nin alçakça katledilmesi, Afiye Sıddıki’nin 16 yıldır ABD zindanlarında oluşu ve daha birçok meşum olay ve gelişme İsrail’in ve emperyal güçlerin elinden damlayan zulmün ve kanın ispatıdır. Geçtiğimiz Cuma günü İranlı nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade’nin alçak bir suikastle katledilmesini de bu bağlamda değerlendirmek lazımdır.
63 yaşındaki Fahrizade, cinayeti sıradan bir cinayet değildir. İsrail’in Türkiye ve İran’a karşı aşikâr bir horozlanmasıdır. Şer cephenin tüm karşı çıkışlara, itirazlara ve protestolara rağmen dünyaya ayar verme hadsizliğinin bir neticesidir. Müslümanlara kendi topraklarında, yönetimlerinde, Avrupa’da ve dahi hiçbir yerde tahammül edememenin ifşalı bir örneğidir.
Muhsin Fahrizade, İsrail’in nasırına basacak ve ABD’nin bam teline dokunacak çalışmalar yaptığı için katledildi. Donald Trump’ın başkanlığının sona ermesine iki aydan kısa bir süre kala, işlenen Fahrizade cinayeti ABD ve İsrail’in İran’la savaş kışkırtma girişimindeki tırmanışı göstermektedir.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in, “Teröristler bugün önemli bir İranlı bilim insanını öldürdü. İsrail’in rolüne dair ciddi belirtiler gösteren bu korkaklık, faillerin çaresiz savaş çığırtkanlığını gösteriyor. İran, uluslararası toplumu ve özellikle de AB’yi utanç verici çifte standartlara son vermeye ve bu devlet terörü eylemini kınamaya çağırıyor.” Cümlelerinden oluşan twitti,
Jerusalem Post’un Fahrizade cinayeti için “İsrail ve ABD’nin ülkenin [İran’ın] bu tür silahları elde etmesini engellemekten vazgeçmeyeceğine dair verdiği önemli bir sinyal” diye yaptığı haber,
New York Times ise “Amerikalı bir yetkili—iki istihbarat yetkilisi ile beraber—bilim insanına yapılan saldırının arkasında İsrail’in olduğunu söyledi.” diye yazması,
2018’de Netanyahu, Tahran’daki bir depodan çalındığı iddia edilen nükleer belgeleri sunarken, Fahrizade’nin fotoğrafını içeren bir slayt göstermesi ve Fahrizade’nin “hatırlanması gereken bir isim” olduğunu ilan etmesi,
Fizik profesörü, İran Fizik Araştırma Merkezi(PHRC)’nin eski başkanı, nükleer teknoloji ve füze üretimi konusunda uzman ve koronavirüs teşhisi için ilk İran kitlerinden birini geliştiren ekibin lideri olması, Fahrizade’nin niçin katledildiği sorusuna yeterli ipuçlarıdır.
Suriye’nin ümmetle İsrail arasında tampon olduğunu anlamayıp gaflet uykusuna yatanlar, kuklacıyı görmeyip kuklayı vurma basiretsizliği içinde mezhep ve meşrep kavgası içinde tekfir hazzı yaşayanlar bu cinayeti de elbette kendi sevinç zılgıtları içinde görecekler.
‘Düşmanımın düşmanı dost’ ve ‘Bana dokunmayan yılanlara oleey’ havasında olanlar bilmeli ki cinayet şebekesi İsrail ve Müslüman kanına vampir ABD için herkese sayılmış bir sıra vardır. Ya kardeşlik sırrı, izzetli duruş ve gayretli adımlarla topyekûn bir emperyalist karşıtlığı oluşmalı ya da ‘İçimizdeki beyinsizlerden dolayı kaçınılmaz bir helak’a hazır olunmalı.
[1] (Münafikun, 63/4)