BİZ ‘SİYAH’I HEP SEVDİK
25 Mayıs 2020 akşam saatlerinde Minneapolis'te polis 20 dolar sahte banknot ihbarı alır. İhbar için gelen beyaz bir polis memuru Derek Chauvin, George Floyd’u ilk önce elleri kelepçeli şekilde yere yüz-üstü yatırır, ardından 9 dakika boyunca Floyd’un boynunu diziyle bastırıp onu öldürür. Floyd, defalarca "Nefes alamıyorum!" dediği halde ilgili polis(ler) umursamaz.
Niye? Çünkü, Floyd bir siyahiydi.
Evet, Floyd o an bir suçlu olabilir; ama böyle bir ölüm kabul edilebilir değildir. Sosyal medya üzerinden dalga dalga dünyaya yayılan görüntüler, öldürme olayının kasıtlı ve taksirli olduğunu gösterdi. Bu olay üzerine başlayan protestolar, ABD’nin birçok şehrini sardı ve başka ülkelere yayıldı. Kendini layüsel gören ve sadece kendi içindeki siyah ve kızıl derililere değil tüm dünyaya şeytani bir hazla jandarma kesilip kan kusturan ABD ektiğini biçmektedir. Bu protestoların, Büyük Şeytan Amerika’nın kabusu olması muhtemeldir. ABD’de siyahi George Floyd'un ölümü ile Dünya renk ayrımına bir kez daha şahit oldu.
Bu olaylar, insanları renk, dil, inanç ve cinsiyet üzerinden ötekileştiren, inkar ve asimile eden herkese bir ders olabilecek mi?
Uzaktaki Firavun ve Faşistlere kınama, reddiye ve karşı çıkış sergileyen yakın Firavun ve Faşistler kendi kirli yüzlerine de aynada şahitlik edecekler mi?
Bunu zaman gösterecek; ama bu olay bende aynı zamanda bir kitap ismi olan ‘Siyah Güzeldir’ tezini daha bir sempatik ve güçlü kıldı. Kitap, ağırlıklı olarak ‘öteki’ olarak isimlendirilen yeryüzü mazlumlarından ve onlar adına mücadeleyi göğüslemiş, bedel ödemiş hayatlardan kareler sunmaktadır.
‘Siyah Güzeldir’, 1960’lardan itibaren siyahi mücadelede etkin bir slogan olmuştur. Siyah, kelimesinin yerine ‘ırk, dil, inanç, mezhep, camia veya cinsiyet’inden dolayı dışlanan, ötekileştirilen herbir isim konulup yazı yeniden okunursa amaç hasıl olur.
Kabil, Habil’i öldürmekle insanlığa sevgisizlik, hırs ve kıskançlıkla beraber insanları ‘renk, cins, din, imkan ve makam’ üzerinden ötekileştirme gibi kötü bir miras bıraktı.
Batı, yüzyıllar boyu Müslümanları din üzerinden ötekileştirdi. Beyaz tenliler siyah tenlileri hep hor gördü ve hala görmektedir. Sömürgeci zihniyet nezdinde dünyada Müslüman olmanız, Amerika ve Afrika’da siyah olmanız, bu coğrafyada Kürt/Zaza olmanız, başka coğrafyada Şii veya Sünni olmanız hedef olmanız için yeterli bir sebeptir. Bu zorlu, ayrıştırıcı ve ötekileştirici süreç, insanlık için ne ilktir ne de son olacaktır.
Siyah, öteki veya köleliğin mücadelesi insanlık tarihi kadar eskidir. Hayata mal ve sahip olduğu statüden bakan Firavun, “Bırakın beni, Mûsâ’yı öldüreyim…. Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum.” Ebu Cehil ise "Zenci bir köleyle beni bir tutan din olmaz olsun!" diyordu.
Siyah, tarih boyunca hak mücadelesi ve zulme uğrayanlar için kavramsal bir metafor olmuştur. Amerika, Afrika ve Asya’da siyaha, esmere, kızıla renginden dolayı zulüm yapanlar kendilerini hep ‘beyaz’ olarak imtiyazlı saymışlar. Ülkemizde de ‘Beyaz Türkler’ laik elitist sınıf tarafından ülkenin diğer insanlarını ‘ötekileştirmek’ için kullanılmıyor mu?
Siyah Güzeldir, tablolarından biri inancı ve dava uğruna şehid edilmiş Malcolm X; Apartheid sistemine karşı mücadele vermiş, bu uğurda şehit olmuş İmam Abdullah Harun ve yine aynı rejime karşı mücadele etmiş, uzun yıllar hapis yatmış Nelson Mendela…
Renkler ve diller farklılığın simgesi, doğanın neşvesi ve her varlığın kimliksel özdeşidir. İslam, renk ve dil üzerinden insanları ötekileştiren ideolojilerin kalelerini “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” ayetiyle yıkmıştır.
Biz ‘siyah’ı insanların, derisi siyah olduğu için hor görüldüğü, yabancı bir ırka mensup bulunduğu için hafife alındığı ve köle olduğu için insan muammelesi görmeyen ama Resulullah’a imanla izzet ve şerefi bulan Bilal-i Habeşi ile sevdik.
Biz ‘siyah’ı ırkçılığa karşı verdiği mücadeleyle nam salan Malcom X’in şu sözüyle sevdik: “Biz siyahlar devrim yapacaktık; içimizdeki zenciler buna engel oldular.
Biz ‘siyah’ı Güney Afrika’daki beyaz sömürge zihniyetine başkaldıran şehid İmam Abdullah Harun’un şu sözüyle de sevdik:
“Amacımız beyaz ırkı yok edip yerine siyah ırkı getirmek değildir... Bizim davamız Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyen ırkçı-laik Güney Afrika Cumhuriyetine karşıdır…”
Biz ‘siyah’ı hep sevdik! Biz ‘yeşil, kırmızı, mavisiyle bütün renkleri’ de sevdik, severiz; ama biz renkler üzerinden ayrıştıran kibirli hiçbir zalim ve tağutu sevmeyiz.
Biz zalimlerle mücadelede mazlum ve mustazafların sembolü olduğu için‘siyah’ı sevdik.