• DOLAR 34.574
  • EURO 36.694
  • ALTIN 2922.08
  • ...

Siyaset, Türkiye’de her zaman sorunlu bir vaziyet almıştır. Bunun birçok sebebi vardır:

Siyaset ve politika kelimelerinin anlam ayırdına dikkat edilmeden birbirinin yerine kullanılması,

Siyaset ve din yan yana getirildiğinde araç ve amacın birbirine karıştırılması,

Ülkenin en dinamik kesimi olan gençlerin siyasete dâhil edilmemesi,

Siyasi erk veya parti yöneticileri ile halk arasında bir kopukluğun olması ve siyasetin tabana yayılamaması gibi nedenler bunlardan birkaçıdır.

Siyasi erk veya parti yöneticileri ile halk arasında niçin bir kopukluk var ve siyaset niçin tabana yayılmıyor? sorusunu birkaç yönden değerlendirelim:

  1. Batı ve emperyalist zihniyet birçok kavramımızı bizden çaldı ve kendi ürettiği ruhsuz ve amaçsız kavramlarla bizi yönlendirdi/yönlendiriyor. Siyaset kavramı da diğer birçok kavram gibi bu minvalde içi boşaltılmış bir haldedir. Aslında siyaset, insanları fıtri kodlara göre eğitme ve idare etmedir; oysa Batı ve batıl akıl bunun yerine bugün ‘hedefe ulaşmak için çok yönlü ve yüzlü olunabilir’ olan politika kavramını öne çıkardı. Halkın siyaset ve politika arasındaki farkı bilmemesi bir açmaza yol açtı ve maalesef siyasi aktörlerin çoğu da sözlü veya fiili olarak bunu halka anlat(a)madı.
  2. Müslüman, halkın efendisi olmanın yolunun halka hizmetten geçtiğini bilmelidir. Siyaset de bir yönüyle topluma ‘eğitim, terbiye, yönlendirme ve sorunlara çözüm bulma’ çerçeveli bir hizmet alanıdır. Siyaset aslında halka inme, halkla buluşma zeminlidir. Halka gitmeyip halkın kendisine gelmesini bekleyen bir irade her zaman siyaseti etkilemiştir. Bu yanlış bir tutumdur. Siyaset, halkın elindeki oyu kendi lehine çevirmek istiyorsa halka gönlünden davranışlara yansıyan doğrular ve güzellikleri veren el olmalıdır.
  3. Siyaset, bir sabır işidir. Bu halkın bir veya birkaç seferde bu işi çözmesini, kabul etmesini beklemek yanlıştır. Birileri bu halkı, ‘eyyamcı, taklitçi, tepkisiz ve menfaat’ endeksli bir hale getirmek için birkaç asırlık projeler üretti. Siyasetçiler de tabana inmek veya tabanın siyasi yapıyı doğru anlaması için güçlü projeler üretmesi lazımdır.
  4. Taban, siyasete gönülden inanmamaktadır. Belki ‘cemaatsel ahlak, itaat kültürü, akrabalık bağları, ideolojik tutum ve tarafgirlik’ gibi nedenlerle yüzeysel bir kabul vardır. Çünkü halk veya taban ‘önce insan/öncelik insan ve doğru siyaset’ argümanlarının içini dolduracak ciddi somut örneklere muhtaçtır.
  5. Halk, hala oy verme dışında siyasetle iç içe olmaktan korkmaktadır. Cezayir FİS, Türkiye REFAH ve Mısır İHVAN tecrübeleri insanları ürker hale getirmiştir. Bu korku ve ürkmeyi giderecek bir ikna kabiliyeti geliştirmek lazımdır.
  6. Taban her şeye rağmen dişini tırnağına takıp ‘Müslüman ve hakkaniyetli’ bildiği insanları desteklediği zamanlarda da iktidar nimetiyle tanışan Müslümanların ‘iyi idare etmemesi, menfaate yeltenmesi, tarafgirlik gütmesi ve sistemin muhalifiyken sisteme sahip çıkması’ tabanı ‘Bizimki de böyle savruluyorsa’ endişesine sevk etmiştir. Tabanı bu noktada ikna etmek için ne pahasına olursa olsun ‘dava endişesi’ taşıyan insanları vitrine taşımak lazım.
  7. Tabanla bir araya gelecek ‘ziyaret, bilgilendirme, seminer, ikram ve seyahat’ gibi vesileleri çoğaltmak lazım.
  8. Tabanı -özellikle kadın ve gençleri- siyasete dâhil etmek için çok uğraşmak lazımdır.
  9. Yönetici kadro, kendilerine bir iş çıkarılınca veya vazife verince değil her zaman sahada olabilmelidir.
  10. Tabanın sevinç ve acılarını paylaşırken ne olursa olsun ‘kişiler arasına fark koyar’ algısını kırarak aynı ve eşit mesafede olmalı, bu konuda alabildiğine hassas davranmalıdır.
  11. Siyaset, bir örnekliktir. Taban, bu rol modelliği yöneticilerde görebilmelidir. Taban ‘amel, ilim, endişe, çaba ve üslup’ yönüyle yöneticiyi ehil, rol model ve yetkin görebilmelidir.