• DOLAR 34.701
  • EURO 36.639
  • ALTIN 2968.116
  • ...

Geçen bir tanıdıkla bir twitter hesabı ve paylaştıkları üzerinde konuşuyoruz. Twitter hesabı, çok iddialı paylaşımlarda bulunuyor. Hasbelkader yazılanlar arasında doğru olan bilgiler var; ama paylaşımların büyük oranı yalan, sansasyonel ve iftira türünden döşeme bilgiler. Döşeme bilgiler de yazılanları daha albenili hale getirmek ve inandırıcı kılmak için duruyor. Bu tip kişi, hesap veya haberler insanların zaten bildiği bilgiyi öyle bir akış ve anlatımla veriyor ki insanların bilmedikleri şeyler artık yalan da olsa doğru gibi algılanıyor.

Tanıdığım, hayretini gizlemiyor ve ‘Bu insanlar, bazı yalan ve kişi şahsiyetine dönük bu aleyhteki paylaşımları nasıl böyle rahat yapıyor. Hiç vicdan ve iz’an yok mu?’ Zaten, sorunun cevabı da ifadenin içinde yer alıyor.

Vicdan ve iz’anı olan bunu yapmaz. Söylem, davranış ve ahlak arasında doğrudan bir ilişki vardır. Ahlak, insanın yaratılış kodlarını ifade eden bir kelimedir. Batı’nın etik olarak bildiği bu kavram bizim literatürde ‘hulk/yaratılış’ kelimesi türevlidir. Ahlak, ‘İyi huy, seciye, doğruyu yanlıştan ayırma endişesi, gerçeği belirleme iradesi, adaleti isteme ve yüceltme ve utanma kabiliyeti’ gibi anlamlara gelir. Ahlaklı ve ahlaksız tanımı da buna göre ilerler.

Ahlak ve hayâ birilerinin sandığı gibi sadece ‘iffet ve namus’ üzerinden daralan ve ilerleyen birer kavram değildir. İdare, iş, siyaset, edebiyat, sinema, ticaret, ekonomi, evlilik, arkadaşlık, komşuluk ve aile gibi hayatın her alanında insanları ‘konuştukları, yazdıkları ve yaptıkları’ üzerinden sınırlayan, kısıtlayan ve ona telkinde bulunan ‘yasalar, değerler ve teklifler’ sistemi vardır.

‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.’(Hadis), ‘Ey Muhammed! Sen yüce bir ahlak üzerindesin!’(Ayet), ‘Hayâ etmiyorsan dilediğini yap!’ ‘Müslüman başkalarının elinden ve dilinden emniyette olunan kimsedir.’ (Hadis) gibi kudsi beyanlar, davranışsal nasıllığı belirler. Bu ilkelere göre davranan bir kişi ve toplum insanlara karşı ‘güvenli, emin ve sağlam bir sığınak’ olur; ama ahlaki ilkeleri bir tarafa bırakarak Makyavelist davrananlardan her türlü ‘iftira’ beklenir. Ve bu da çamur at tutmazsa izi kalır, doğrultusunda ilerler.

Bir yönüyle hayırlı işler diğer yönüyle şer işler yapma istidadına sahip bir insandan bahsediyoruz. Bir yönüyle ahsen diğer yönüyle esfel bir varlığız veya varlıktır muhatabımız. Şer işler peşinde ve esfel seviyede olanların elinde iftira güçlü bir silahtır. Kâinatın yaratıcısı Allah’a ‘evlad’ ve onun peygamberlerine türlü türlü günah(!) isnad eden bir varlık/insan elbette Makyavelist bir tutumla her önüne gelene rahatlıkla iftira atabilir. Yeter ki elinde ‘imam, keçi ve çalma’ doneleri olsun! Aslında imamın keçisi çalınmıştır; ama ertesi gün konuşulan ve yazılan ‘imamın keçi çaldığıdır.’ Ayette ‘Namaz, yaklaşmama, içkili, bir, hal’ gibi kelimeler geçer; ama Bektaşi misali biri rahatlıkla bir doğrunun son veya baş kısmını yazmaz, konuşmaz ve atlar. Karşınıza ‘Namaza yaklaşmayın!’ diye –haşa- Allah’a yakıştırılan bir ifade çıkartır.

İnsanlar birbirini sevmeyebilir, birbiri gibi düşünmeyebilir, biri diğerine haksızlık etmiş olabilir, bazıları deveyi havuduyla yutuyor olabilir. Bu gerçeklik dahi önümüzde dursa hiçbir insanın 99 yanlışı içinde 1 doğrusu inkâr edilemezken hiç kimsenin de 99 iyiliği hatırına bir yanlışına kayırma yapılmaz. Bütün doğru ve yanlışlar, kişi hakları ve toplum selameti gözetilerek konuşulur, yazılır veya çizilir.

Düşmanın bir gün dönüp dost veya dostun bir gün dönüp düşman olacağı ihtimaliyle insanları isim, aidiyet, aile ve fikir üzerinden değil davranış üzerinden değerlendirmek lazım. Firavun için dahi Hz. Musa ve Hz. Harun’a üslup ve tutum nasıllığı öğreten bir Rabbe inanlar da dil ve elleri noktasında emin olmak ve güven vermek mecburiyetindeler.