• DOLAR 34.693
  • EURO 36.666
  • ALTIN 2960.799
  • ...

Türkiye’nin bir Cumhuriyet yönetimi olduğu koca bir yalandır. Türkiye’de nitelik veya nicelik yönüyle cumhur hiçbir zaman iktidar olamamış ve cumhurun sözü bir etki oluşturamamıştır. Tek adam, kutsanan adam ve dokunulamayan adam adına bu ülkenin son yüz yılına doğrudan veya dolaylı olarak müdahale edilmiş.

Tek adamın adına bir ideoloji üretilmiş ve bu ideolojiye Kemalizm denilmiştir. Bu isim meşrulaşsın, kulağa ve göze aşina olsun diye 1921’den bu yana tek adamın adı ülkenin her karış toprağına yazılmış; her il, ilçe ve beldesinde bir veya birkaç mahalle, okul, bulvar, cadde ve sokağa tek adamın ismi verilmiş; her ders kitabına hatta fizik, coğrafya gibi kendisiyle alakasız derslere bile tek adamın üstün(!) fikirleri yazılmış; resmi olan her kuruma tek adamın resmi asılmış veya büstü dikilmiş, ‘onu koruma yasası’ adı altında tek adamın eleştirilmesi, aleyhine konuşulması büyük(!) suç sayılmış, koca bir ülkenin nice nesillerinin varlığı onun üstün başarılarına(!) endekslenmiştir.

Kemalizm, bu ülkede resmi veya gayri resmi, laik veya milliyetçi, sol veya muhafazakâr her iktidarda bir şekilde ağırlığını hissettirmiş. Batı’dan devşirme fikir ve yasalar onun fikirleri diye yazılmış, çizilmiş, dikte ettirilmiştir. Bir toplumu bir gecede cahil bıraktıran ‘Harf değişikliği’, başsız bırakan ‘Hilafetin kaldırılması’, maneviyatsız bırakan ‘Tevhid-i Tedrisat’, alimsiz ve ilimsiz bırakan ‘Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması’, örfünden koparan ‘Şapka Giyilmesi’ gibi meşum girişimler büyük inkılaplar(!) ve devrimler(!) diye lanse ettirilmiş.

Bu ülke insanının 80 yıla yakın bir süre Kemalist ideoloji adına çekmediği acı, yaşamadığı sıkıntı, görmediği işkence kalmadı. İşgal devletlerinin bile yap/a/madığı zulüm, işkence Kemalist rejimin talihsiz birer karesi olarak zihinlere yapışıp kaldı. İnsanlar, din ve dillerinden dolayı ötekileştirildi. Darağaçlarında on binler suçsuz ve masum bir şekilde idam edildi, memleketin her tarafı sürgün mahalline dönüştü, camiler 20 yıla yakın kilitli kaldı veya bazı çirkin işler için kullanıldı, Ezanın asli şekilde okutulması yasaklandı. Ve sayılamayacak kadar ‘inkâr, ötekileştirme, ayrıştırma, sindirme, tehdit ve sindirme’ politikası bu ideoloji kılıfıyla uygulandı. Askeri darbeler bile bu tek adam ideolojisi üzerinden her on yılda bir klasik bir vaziyet kazandı.

Osmanlı kadar devasa bir kültür, birikim ve coğrafya üzerinden kalan bir Anadolu bakiyesi ‘kutsal’ bir kılıf olan ‘vatan’ adı altında kurtarılmış(!) oldu. Bunun üzerine nice başarı, kahramanlık(!) hikâyeleri uyduruldu. Her zaman her tarafı düşman ve içi hainle(!) dolu bir ülke gerçeği üretildi. İnsanlar, bu şekilde ya dindaş, ya dildaş ya da kandaşlarına düşman edildi. Düşman edilemese de aralarına somut ve soyut engeller konuldu.

Halk, kendinden saydığı bir AK Parti iktidarıyla bu yasakçı, baskıcı, tek tipleştirici ideolojiden kurtulduğunu sandığı bir anda ‘Kemalizm ve Türk milliyetçiliğinin’ daha da meşrulaştığını ve dokunulmaz bir hal aldığını görünce ne yapacağını bilmez oldu.

Kemalizm’in bu ülkede her zaman bir endişe, zulüm, sürgün ve işkence olduğu gerçeğinin dindar(!) nesil yetiştirme arzusunda olanlar eliyle unutturulması bir yıkımdır.

Atatürk’ün ilkeleri bu ülkede ötekiler için cezaevidir, Kemalist azınlık için bir din düşmanlığı, dinden nefrettir. Bu gerçeğin dindar(!) nesil özleminde olanlar tarafından ters yüz edilmesi bir mankurtlaşmadır.

28 Şubat ve öncesinde laik, Kemalist sisteme ‘işkence, hicret ve çeşitli mağduriyetler’e rağmen entegre edilmeyen İslami kesimin bugün bizden(!) sayılanların kandırmacası ve dindar nesil(!) aldatmasıyla sisteme entegre edilmesi bir utançtır.