İNSAN NE İLE YAŞAR
Tolstoy’un İnsan Ne İle Yaşar adlı eserini farklı zaman dilimlerinde üç kez okudum. Her okuyuş dönemi, zemini ve şartları itibarıyla ben de farklı etkiler bıraktı.
İnsan Ne İle Yaşar, 100 yıl öncesinden günümüze bakan ve belki de başka yüzyıllar sonrasına ışık tutan bir eserdir. Tolstoy bu satırları yüz yıl önce yazmış olsa da, hikâyelerin kahramanlarının sahip olduğu duygular, evrensel insani duygulardır. Eser, her dönemin insanlarına insani değerleri kısa hikâyeler havasında sunmaktadır.
Sevgi, mutluluk, hırs, pişmanlık gibi evrensel konuların işlendiği eser olay hikâyeleri tarzındadır. Birçok ahlaki erdem hikâyelerde anlaşılır ve akıcı bir üslupla anlatılmaktadır
İnsan üzerinden varlığın felsefi bir yürütmesi gibi duran eser okuru bazen doğrudan bazen de dolaylı bir düşünce anaforuna sürükler. Ahlaki değerleri işleme ve öğretme yönüyle eser Beydaba, Mevlana ve Sadi’nin kısa anlatımlı ibretli hikâyelerine eşdeğer görülebilir. İnsani gerçekler, zaaflar, beklentiler ve tutumlar bir yazı kalıcılığında zihnimize işliyor.
Yaratıcı bir iradenin etkisinde kul sorumluluğunun hatırlatıldığı bu hikâyeler, İncil’in bazı kıssalarının öyküleştirilmiş hali gibi duruyor. Hikâyeler içerik, üslup, encam ve kazanımları ile insana hizmet amacı taşımaktadır.
İnsan Ne İle Yaşar adlı eserle bir ahtapot gibi bizi sarmalayan, fitne üreten, aldatmayı tabiileştiren, kıskançlığı kanıksatan, yalanı bayraklaştıran, sömürüye teşne, hırsa tutkun kişi ve grupları bir kez daha yeniden fark etmiş ve tanımış oluyoruz.
Toplumdaki bu olumsuzlukların ve olumsuz tiplemelerin varlığı karşısında hemen kızmayı, öfkelenmeyi, düşmanlığı aklımıza getirirken anlatıcı Tolstoy’un daha pozitif, insancıl ve muhatabı hatalarından alıp vazgeçiren alternatifler ürettiğini görürüz. Hikâyelerde masalımsı öğelerle örtüşen iyilerle kötülerin, doğrulukla yanlışlığın mücadelesinde iyilik ve güzellik yollarının önce niyet sonra umutla örüldüğü görülür. Açgözlülük, kötülük, hırs, bencillik gibi duyguların insanoğlunu düşürdüğü durumlar mercek altına alınırken insanı her zaman ve zeminde ayakta tutan duygunun ‘sevgi’ olduğu vurgulanır.
İnsana Ne Kadar Toprak Lazım adlı öyküde Pahom`un hikâyesi aslında her insanda var olan hırsın fotoğrafıdır. Bu arzu, bastırılsa da çoğu zaman her birimizde farklı şekillerde nüks eder. Her birimiz doymazlığını arzular ve ihtiyaçlar arkasında gafletle koştururken Pahom’un akıbeti gibi ancak bir avuç toprağın bizi doyurduğunu görürüz.
Biriktiriyoruz, on yıllar sonrası için planlar yapıyor, hazırlıkları ihmal etmiyoruz. Zindeliğimiz, enerjimiz, vaktimiz hep bu arzu uğruna heba oluyor. Ölümsüz bir hayata endeksli emellerimiz ölüm gerçeği gelip çatınca cansız bir şekilde yere yığılmış olurlar. Tolstoy da realist bir yaklaşımla her birimizin bir yönüyle karnesi olabilecek duygu ve arzuları ahlaki bir pencereden Pahom’un şahsında ele alır.
Hikâyelerde ‘din ve ahlak’ vurgusu çoktur. Bu sebeple Tanrı(İlah), bir gözetleyici ağırlığında kendini hissettirir. Neredeyse her olayın sonu tanrıya bağlanır. Bunun arkasında tanrıya inanan bir Tolstoy gerçeği vardır. “İnsan ne ile yaşar?” sorusunun cevabını beş hikâye üzerinden aramaya çalışan Tolstoy, insanın iç âleminde bir Tanrı egemenliğinin olması gerektiği sınırlarında gelir gider.
Hayat üzerine dersler vermeyi amaçlayan hikâyelerde idealize edilen bir insan arayışı vardır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin şu cümlesi, aslında kitabın özeti gibidir:
"Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir."