BİR SEMPOZYUM VE FUAT SEZGİN
Hafta sonu bir sempozyum münasebetiyle Diyarbakır’daydım. “İslam Bilim Tarihi ve Fuat Sezgin” başlıklı bir sempozyum vardı. Bu sempozyuma 100’e yakın akademisyen katılmıştı. Sempozyum tespit ve değerlendirmeler açısından verimli geçti. Bilgi ve medeniyet bağlamında önemli bir merkez olan Diyarbakır ve İslam bilim tarihi adına öne çıkan Fuat Sezgin isminin yan yana gelmesi ayrı bir güzellikti.
Sempozyum, iyi organize olmuş bir ekibin emeğiyle olumlu bir havada geçti. Kadim Akademi’nin başını çektiği bu organize ekip her açıdan takdiri hak etti. Başka akademik toplantılara da örneklik teşkil edeceğini umduğum bu sempozyumda ‘İslam ve bilim, Batı ve İslam, Batı’nın İslam bilim tarihine bakışı, Müslüman bilim adamlarının bilime kaynaklık ettiği, oryantalizm, bilim tarihi açısından öne çıkan Müslüman bilim adamları ve çalışmalar’ gibi konu başlıkları tebliğ olarak sunuldu. Dinleyici katılımı bildiğimiz sempozyum havasının ötesindeydi. Sempozyum, iyi ve yoğun bir dinleyici kitlesiyle şu gerçeği gözler önüne serdi:
Seviyeli bir bilgi şöleni bilgiye meraklı ve aç insanı kendine çeker. Çünkü bilgi, insanlığın evrensel mirasıdır. Bu mirasa katkı sunan her çalışma ve bilim adamı değerlidir. Sempozyumun hatırası etrafında gerçekleştiği Fuat Sezgin de bu vasfı fazlasıyla hak etmiş bir bilim adamıdır.
Bir yıl önce aramızdan ayrılan merhum Fuat Sezgin, İslam dünyasının geç fark ettiği bir İslam bilim tarihçisidir. Fuat Hoca’yı tanıma ve ona karşı vefa borcunu ödeme adına 2019 yılının ‘Fuat Sezgin yılı’ ilan edilmesi de önemlidir.
Fuat Sezgin Hoca, bilgiyi ‘hikmet, vahiy ve çaba’ eksenli yorumlamış; ilme Batı’nın kapısından girip bilimsel araştırmalarını İslam penceresinden bakışla tamamlamıştır.
Fuat Sezgin, bilimsel anlamda 20. ve 21. yüzyıla damgasını vurmuş bir bilim adamıdır. Bir asra yakın ömrünü bilimsel araştırmalara adamıştır. Matematikten astronomiye, tarihten coğrafyaya kadar birçok alanda bilimsel çalışmalar yapan Fuat Sezgin, şu gerçeği ortaya koymuştur:
Matematik, coğrafya, tarih ve astronomi gibi bilimlerin temelinde ve yazıya geçirilmesinde Avrupa yoktur. Bu ve benzeri bilimlerin ilk kaynakları açısından bir oranlama yapılırsa bilimsel kaynakların % 20'sinin Yunan, Hint ve modern Avrupa'ya % 80'inin ise Müslümanlara dayandığı görülür.
Fuat Sezgin, vaktinin çoğunu şu soruya cevap bulmak için geçirmiştir:
“İslam dünyası, bilime kaynaklık ve bilimle ilişki açısından Batı’nın önünde ve Batı’dan üstündür; ama bu nasıl anlatılacak?” Bu noktada zorluk, bu realitenin bilimsel olarak tespiti değildir; bunu Batı karşısında tarihine ve değerlerine yabancılaşan insanımıza anlatamamaktır.
Sempozyumda ‘Bilimsel çalışmalarda Batı algısının yanlı ve taraflı olduğu’ vurgusu sıklıkla yapıldı. Bu vurguyu sonuç değerlendirmesinde bir akademisyen “Batı’ya karşı kompleks ve insafsızca vurma” şeklinde yanlış yorumladı. Oysa Müslümanların problemi Batı ve Batı insanıyla değildir; Batı’nın ilmi ve teknolojik üstünlüğünü “menfaatleri, entegrizm, asimilasyon, ötekileştirme ve kendine mecbur kılma” adına değerlendirmesine ve kullanmasınadır.
Bilgi, insanın hakikate ulaşmasında önemli bir ölçüttür. Bilgi, insani erdemlere ulaşmada insan için bir basamaktır. Bilgi, vahiyle buluşunca insanı kemale ulaştırır.
Vahiyden yoksun bilgi veya bilgiden yoksun dindarlık hem birey hem toplum açısından problemdir. Aliya İzzetbegoviç, bir sözünde buna vurgu yapar ve der ki “İki şeyden nefret ediyorum; dindar cahilden ve imansız alimden.” Çünkü ilimden yoksun iman insanı yobaz yapar, imandan yoksun bilgi insanı dinsiz yapar.