• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Birkaç gün önce Oda TV, İslam peygamberi Hz. Muhammed aleyhisselam ile ilgili aleni iftira ve hakaretler içeren bir program yayınladı. Programa dönük tepkiler olunca, ‘basın ve ifade özgürlüğü` kılıfı devreye girdi. İslam`a, Hazreti Muhammed sallahu aleyhi vesselama veya herhangi bir dine saldırı, tazyik kesinlikle basın ve ifade özgürlüğü kılıfına büründürülemez. Bu durum, bir fikir beyanı değildir; aleni bir şekilde saldırı ve tezyiftir. Yerli Charlie Hebdo görevi üstlenen Oda TV ve benzeri kişi/kurumlar kendilerini akıllı ve uyanık sanmamalıdır.

Karanlık odalarda ‘günah, İslam`a düşmanlık ve Resulullah`a karşı koyma` amaçlı toplananlar, konuşanlar bunu ‘fikir özgürlüğü` adı altında yaymaya çalışırlar. Fikir özgürlüğü diye yutturmaya çalıştığı ‘İslam`a, İslam`ın kutsallarına ve Peygamber Efendimize` hakaret ve saldırıdan başka bir şey değildir. İlginçtir, bunlar konuştuklarının yanlarına kâr kalacağını sanacak kadar akıl tutulması da yaşarlar.

Kendini insandan sanan bu tip müsvedde kişiler, halkın inancı, fikri ve yaşamıyla ‘alay etmeyi` marifet sayarlar. Müslüman`ın hayat tarzı ve algısına saldırmayı görev bilirler. Kibirli, mağrur ve saldırgan tutumlarını da ‘aydın, uzman ve analist` gibi isimlerle pazarlamaya çalışırlar. Bilge(!) şahıslar pozisyonuyla topluma tepeden bakar, toplumu cahil sürüsü(!) olarak görür, toplumun inanç ve kültürünü küçümserler. Kutsal  ve manevi kabul, onların nazarında ‘gericilik ve yobazlık` kabul edilir. ‘Din, Allah, Peygamber ve ahlak` gibi kavramların konuşulması, kabul edilmesi ve hayatı bu çerçevede sürdürme onlar için bir karabasan olur.

İslam düşmanı vasfını kazanan müsvedde aydın(!) tipler, tarih boyunca iman edenleri hor görmüş ve görüyorlar. Müslümanlarla alay ve istihza eder, jest ve mimiklerle tahkir eder. Onlara sözlü sataşmalarda bulunur. Onları ahmak, aptal, anlayışsız, katı, yobaz, çağdışı olmakla suçlar; kötü lakaplarla tanıtır, ataların yolunu terk etmek, görünmeyene inanmakla, hayaller peşinde koşmakla suçlarlar.

Tanzimattan günümüze uzanan Batılılaşma serüveninde toplumuna yabancı bir aydın(!) tiplemesi oluşmuş. Bu tipler için vizyon ve misyon her zaman ‘laiklik, kemalizm, çağdaşlık, dine mesafe/düşmanlık, sol, içki, metres…` olmuştur. Kendini devletin asıl sahipleri ve yönetmeye layık kişiler konumuna çıkaran aydın müsveddelerinin nazarında halk hep güdülecek ve güdümlenecek ikinci sınıf konumda kalmıştır. Bu tipler   kendilerine karşı tepki verilmesine, itiraz edilmesine ve hak arayışına hazımsızdırlar.

Müslümanlar,elbette canlarından daha evla olan Hz. Muhammed aleyhisselama yönelik iftira ve hakaretlere karşılık bir savunma ve sahiplenme pozisyonu alacaklar. Karanlık odalarda düzülen hileleri deşifre edilen karanlık yüzler ve şeytan niyetliler, utanmadan ‘suçsuz ve tehdit ediliyor` tavırları sergiliyorlar.

Bu ve benzeri tipleri ayetler şu şeklide betimliyor:

“Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın!` denildiğinde: ‘Biz ancak ıslah edicileriz!` derler. İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar. Onlara: ‘İnsanların inandığı gibi inanın!` denilince, ‘Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?` derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.” (Bakara: 11-13)