And Muamması ve Muhtaç Olduğumuz Kudret
Ülke gündemi, her geçen süre bir gündem erozyonu yaşıyor. Erozyon diyorum, çünkü gündemlerin çoğu suni ve yapaydır. İç veya dış dinamikler kaynaklı bu yapay gündemlerin temel hedefi özelde bizi, genelde ümmetin tüm bileşenlerini asıl amacından koparmaktır. Dünyayı fert olarak ihya, toplum olarak inşa görevi verilmiş Müslüman algısını pasifize etmektir.
“Küçük insanlar insanları, vasat insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri/davaları konuşur.” Tesbitinde Müslüman için geçerli olan sürekli davasını anlatmak, İslam`ın insanlığa hayat veren fikri boyutunu konuşmaktır. Lakin, bizden konum çalan Batılı dış dinamikler ve ulusalcı, kemalist iç dinamikler bizleri olayları ve gündemleri konuşmaya sevk edip günübirlik ve eyyamcı olmamızı istemekteler. Bu, olan bitene kayıtsız kalmak şeklinde anlaşılmamalıdır; aksine her kıpırtıdan haberdar olmak ve onu anlamak zorundayız. Detayları, ana gündemimizle ilişkilendirerek hikmet bakışıyla yorumlamalı ve topluma sunmalıyız.
Son günlerin en çok konuşulan konuları “Af/ceza indirimi, Cemal Kaşıkçı cinayeti, enflasyon/zam, Papaz Brunson ve öğrenci andının yeniden okutulma çabası”ydı. Bu konular, eğer yeni suni gündemler içinde yeni bir erozyona maruz kalmazsa ‘Bu hamur daha çok su götürür.` Misali epey gündemde kalacak gibi gözüküyor.
Malumunuz, Danıştay 8. Dairesi 2013`te MEB yönetmeliğinde yapılan değişikliğe dair Türk Eğitim Sen`in açtığı iptal davasında kararını açıkladı ve okullarda ant okutulmasına son veren düzenlemenin iptaline hükmetti. Danıştay 8. Dairesinin kararında ‘1933 yılından beri devam eden` ant uygulamasının ‘devletin anayasal niteliğiyle uyumlu ve Türk devletini ve milletini ebediyete kadar yaşatacak genç nesillerin yetiştirilmesi hedefine uygun` olduğu vurgulanırken, ‘idarenin istikrar kazanmış bu uygulamaya son vermesinin haklı bir sebebinin bulunmadığı belirtilmektedir.
Yasal kılıfı hazırlanmış bu karar özeti, uzun zamandır zayıflatılmış Kemalist ve ulusalcı bir algının bürokraside yeniden güç kazandığının ve Müslüman halkın lehine olan ‘şövenist andın kaldırılması, başörtüsüne serbestlik getirilmesi` gibi kazanımların bu yeni vesayet anlayışıyla tekrar bir zulüm karabasanına dönüşmesidir.
Bu karara gelen tepkiler doğrudur ve daha da ivme kazanmalıdır. Tepkilerin tek adres göstermesi ise eksiktir. Mevcut iktidar, bu kararın alınmasında en az Türk Eğitim Sen ve Danıştay kadar suçludur; çünkü kazanım olarak önümüze çıkarılan hiçbir uygulamaya yasal zemin oluşturmamıştır. Diğer taraftan hükümet, bu kararın son günlerde ülke genelinde estirilen milliyetçi/ırkçı bir havanın bir tezahürü olduğunu bilmeli ve bu bulanık atmosferin bundan sonra da ‘başörtüsü yasağı, kılık kıyafet problemi ve 657 belası` gibi yeni dayatmalara, yetki aşımlarına, vesayetçi tutumlara kapı aralayacağını görmelidir.
Çocuklarımızın temiz dimağları ve pak yüreklerinin ‘Andımız` gibi ilkel ve şövenist ritüellerle kirletilmesine, bilerek kendilerini inkar etmelerine, yalan sözleri ezberlemelerine fırsat vermemeliyiz.
Ey Türk, Kürt, Fars ve Arap gençliği! Ulusalcı şövenistler, asabiyet damarınızı tahrik ederek sizi aldatmaya çalışıyorlar. Daha ilk kelimeleri olan ‘mutluluğu Türk, Arap veya Fars` olmaya bağlamakla ‘kudret, kuvvet ve iyiliği` bildiğimiz ‘damarda akan` ve herkeste aynı olan, neticede bir damla meniye dayanan ‘kan`a bağlamakla sana YALAN söylüyorlar.
Herhangi bir ırka mensup olan sen ey genç, muhtaç olduğumuz kudretin ‘Türk, Kürd, Arap veya Zaza` kanıyla veya mensup olduğumuz ırkla bir alakası yoktur. Kudret ve kuvvet Allah`a aittir. Biz, bu kudret ve izzeti de ancak Kur`an ve sünnete tabii olmakla elde edebiliriz.
Andımızı okurken ‘TÜRK` övüncünü öne çıkaran sen gafil ve de aldatılmış kafatasçı!
Sen Türk olmakla ‘doğru` olunca Kürt olan ‘eğri` mi oluyor?
Sen Türk olmakla ‘çalışkan` olunca Arap olan ‘tembel` mi oluyor?
Sen Türk olmakla ‘büyüklerini sayıyorsun` da Laz olan ‘onları dışlıyor` mu?
Sen Türk olmakla ‘küçüklerini koruyorsun` da Zaza olan ‘onları dövüyor` mu?
Her insan, yaşam, muammele olarak Allah katında eşittir. Üstünlük ise asla ‘ırka, cinse, dile ve renge` göre değil ‘takva, fazilet ve erdemli` olmaya bağlıdır.