• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

Nurettin Yıldız Hoca`nın ‘Asansörde kadınla yalnız kalma`, Faruk Beşer Hoca`nın ‘Yoğun bakım ünitelerinde kadın ve erkek ayrımı` noktasındaki tespitleri üzerinden laik cenah ve Müslüman mahallesinde salyangoz satanlar kusmuk kusmuk saldırıya geçti. Birkaç gün sonra 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle bu kudurganlar muhtemelen konuyu daha da gündeme taşıyacaklar. Bu kirli kalemler, modern ve çağdaş bir etiketle ‘zinayı, kadın erkek halvetini, kadını giyinik uryana dönüştürmeyi` meşrulaştırdılar.

İslam düşmanları, Müslümanlarla savaşlarında ilk ve en önemli üstünlüğü Batılılaşma arzusuyla Batı`ya kaptırdılar. Batılılaşma arzusu, daha çok kadını merkeze alarak sureten kadını tesettürden arındırarak özgürleştirdiği yalanıyla tavan buldu. Oysa pratikte durum bunun tam tersinedir:

Ne geçen on yıllar içinde özgürleşen kadın var, ne erkekle eşitlenen(!) kadın var, ne de kadınlığı üzerinden değer almış bir kadın vardır. Kadınla ilgili bütün tanımlamalar, çalışmalar, eserler, platformlar kapitalist ve liberallere reklam malzemesi olmayı netice verdi. Kadın, hayâ ve iffet duygusu yönüyle köreldiği için kötülük yolcuları emellerini ve nefsi arzularını kadın üzerinden daha rahat gerçekleştirdiler. Batı toplumu, her zaman kadını hor ve hakir görmüş, bir mal gibi değerlendirmiş, bazen de kadını ruhunu şeytan ve kötülük kaplamış bir varlık saymıştır. Kadını kendi iktidar ve menfaatlerini koruma adına siyasi malzeme yapmaktan da çekinmemiştir. Kadının cinsel cazibesi ve bedeni üzerinden nice şeytani faaliyetler icra etmiş, çirkin niyeti deşifre olmasın diye de sözüm ona bunu ‘kadının özgürleşmesi, Kadın hakları/ Feminizm` adına da meşrulaştırmıştır.

Plan ve projesi çok önceden yapılmış bu çalışmaların fikir babalarından biri Abdullah Cevdet`tir. Bu şahıs, batılılaşma serüveni çerçevesinde edep ve ahlak timsali mümin bir kadını fikir ve algıyla değiştiremeyeceklerini anlar ve hemen akıl(!) babalarının yanında soluğu alıp:

"Bu halkı bir türlü İslam'dan uzaklaştıramıyoruz. Ne yapmamızı tavsiye edersiniz?" der. Şeytanın insi akıl(!) babası batılılar da şöyle cevap verir:

"Kur'an'ı kapayın, kadınları açın(onları edebin simgesi olan tesettürlerinden uzaklaştırın)!"

Oysa İslam`ın hükümran olduğu dönemler de bu böyle miydi?

Kanuni Sultan Süleyman, Fransa'da kadın-erkek iç içe balo, danslı bir toplantının yapıldığını öğrenince bir nota gönderir ve der ki:

"Ey Fransa Kralı Fransuva! Büyük elçimden aldığım habere göre bilgim oldu ki memleketinde devlet erkanıyla dans adı altında fuhşiyat ve sahne oyunları( balo vb.) yapıyormuşsun! Bu yüce mektup eline ulaşır ulaşmaz bu melanet rezalete son vermelisin! Aksi takdirde ordumla gelir ve seni kahretmeye güç yetiririm."

Bugünlerde cinsel istismarlar üzerinden ahlak havarisi geçinen ahlaksız taife bilmelidir ki, tesettürle ilgili Ahzap Suresi 59. ayetin nüzul sebebi tamamen Medine'deki bazı ahlaksız kişilerin gecenin bir vaktinde def'i hacet için dışarı çıkan kadınları taciziyle ilgilidir.

Beşeri otoriteler ve cahili yapılanmalar, her icraatında kadını bir obje olarak öne sürer.

Komünizm, erkek/kadın farklılığını görmezden gelerek eşitlik safsatası altında kadını her türlü ağır işte çalıştırmaktan çekinmemiş.

Kapitalizm özgürlük adına kadını kendi sıcak ve ülfet dolu yuvasından kopararak serkeş ve patavatsız bir tarzda onu her alana sürmüş. İffet ve hayâ duygusundan yoksun bir düşüklükle kadını şehvetli bakışların iğrenç iştahlarına meze yapmıştır. Öyle ki,

İlgili ilgisiz alanlarda kadın bir vitrin malzemesi gibi vizyona çıkarılmış:

Bir sakız reklamı, öne çıkan teşhir edilmiş bir kadındır.

Bir araba tanıtımı, arabadan çok bakışları tahrik eden bir kadındır.

Bir işyeri, AVM`de ihtiyaç olan eşyadan çok süsü püsüyle sanki pazarlanan kadındır.

Hâkim güçler, egemenlik algısını çoğu zaman kadının örtüsüzlüğüne kadar indirmiş. Örtünmeye dair her girişimi bir ihtilal sebebi saymış ve en zalim ve baskıcı uygulamalara başvurmuştur:

 Türkiye`deki kılık kıyafet değişikliği,

28 Şubat sürecinde başörtülülerin kamusal alandan men edilmesi ve sürek avına tabii tutulması,

Avrupa`nın birçok ülkesinde tesettürle ilgili sınırlamalar, burka yasağı… bu hazımsızlığın birkaç örneği değil mi?

"Cennetin ayakları altına serildiği bir analık" ( Hadis-i Şerif) mertebesi ve "Mümin kadınların tanınıp incitilmemesi için en elverişli durum cilbab/örtü"(Ahzap: 59) ile kadına izzetli bir konum verilmiştir. Kadın, toplumun en narin ve nazenin ziyneti/hazinesidir. Kendisiyle ülfet bulacağı eşinin en yakınlardan bile kıskanılan mahremidir. Kadına verilen bu yüce makam, şeytan ve şeytanileri kahretmektedir. Tesettüre karşı savaşım batılın doğasındandır.

Amacından sapmış ve modaya endekslenmiş günümüz örtünmesi hadis-i şerifin diliyle "Giyinik çıplaklar..." olarak tarif edilmiştir. Gerçek manada şer'i tesettür; "yabancı erkeklerin dikkatini, şehevî bakışlarını çekmeyecek, kadının vücut hatlarını göstermeyecek; ışıltılı, yaldızlı olmayacak, kadınlık hatlarını belli etmeyecek, saçları deve hörgücü gibi olmayacak, tahrik edici bir koku sürünmeyecek..." şekildedir.

Bugün fıtri zevk, çıplaklık algısı üzerinden düşüş kaydetmiş ve ahlaksızlık bir yaşam biçimi olarak öne çıkmıştır. Esfel bir karakterin yansıması hayvanlığa geçişin fotoğrafı açıklık saçıklık ve teşhir edilen bedenlere rağmen İslam, kadınlara iffet ve hayâ duygusuyla ve tesettür zarafetiyle gerçek yüceliği yaşatmıştır/yaşatmaktadır.

Gözden kalbe doğru inen bir bakış, zehirli bir ok etkisindedir. İslam, haram bakışlarla şehevi duyguları tahrik olmayan bireyler ister ve bedene kilitlenmiş dürtülerle galeyana gelmemiş temiz bir toplum kurmayı hedefler. İnsani mutluluğun temeli sayılan can, mal, akıl, din, namus beş esası emniyete alabilecek yegâne nizam İslam'dır.

Bu saldırı ve iftiralar gösteriyor ki kesinlikle Müslüman erkek ve kadınlar tesettür konusunda iyi bir çığır açmalıdır. Müslüman bayanlar, Kur`an ve Sünnete uygun tesettüre bürünmeli ve bu uğurda bir seferberlik başlatmalı, başlatılmış olan bu seferberliğe canla başla iştirak etmelidirler.