LGS ve Analitik Düşünme Mantığı
2024 yılı Liselere Giriş Sistemi (LGS) sınavı dün yapıldı. Milli Eğitim Bakanlığı Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Kemal Bülbül, 2 Haziran'daki Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamındaki merkezi sınava bu yıl 1 milyon 38 bin 192 öğrencinin başvuruda bulunduğunu açıklamıştı.
Daha önce uygulanan TEOG Merkezi Ortak sınavlar 6. 7. ve 8. sınıflara uygulanıp sonuçları belirli oranlarda alınırken 2018-2019 eğitim öğretim yılından itibaren 8. Sınıf öğrencilerine Liselere Giriş Sistemi (LGS) sınavı olarak uygulanmaktadır.
Dünyada değişen ihtiyaçlar eğitim anlayışlarında ve eğitime karşı beklentilerde de doğal olarak kendini göstermiştir. Artık neyi ne kadar bildiğinizden çok bildiğinizi ne kadar iyi yorumlayabildiğiniz işe yaramaktadır. Çünkü günümüzde bilgiye erişmek artık ciddi bir çaba gerektirmemekte olup tek başına bir meziyet olarak görülmemektedir.
Eğitimdeki bu mantalite değişikliği diğer merkezi sınavlarda olduğu gibi LGS’de de kendini göstermiş ve soru tarzları da son yıllarda değişmiştir. TIMSS, PİSA gibi OECD tarafından uygulanan sınavlarda kullanılan daha çok uzamsal ve analitik düşünme temelli sorular LGS’de yeni nesil sorular olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eğitim sistemimizde bilgi yükleme mantığının ön planda olması nedeniyle bu tür soru tarzları ister istemez öğrencileri zorlamaktadır. Yeni müfredat modelinin bu sistemle uyuşması, yine bilgiden ziyade beceri temelli olması öğrenci kazanımlarının da bu soru tarzına doğru evrilmesi, öğrencilerin yeni nesil denilen analitik düşünme mantığını da daha iyi kavramasını sağlayacaktır.
Burada belki de dikkat edilmesi gereken temel şey, beceri temelli analitik düşünme mantığını çocukta sınava bir iki yıl kala geliştirmeye çalışmamız. Bu da çocuğu ziyadesiyle zorlamaktadır. Çünkü maalesef sınav odaklı eğitim anlayışını toplum olarak da benimsemiş durumdayız. Bu düşünme becerisini anasınıfından itibaren çocuğun eğitiminin içerisine iyice sokarsak sonraki yıllarda çocuk zorlanmadan yorumlama becerisini kullanabilir.
Eğitim anlayışımızın yavaş yavaş bu şekilde değişiyor olması uluslararası kuruluşlarca eğitim seviyesini ölçmeye dönük çalışmalardaki son verilere göre ülke eğitimimizin aşağı yönlü olan başarı ibresini yukarı yönlü değiştirmiştir. Henüz istediğimiz seviyede olmasa bile olumlu bir gelişmedir.
Milli Eğitim Bakanlığı bu süreçleri yönetirken pandemi sonrası gittikçe artan ve yaşanan büyük deprem felaketinde de açılan başarı farklarını azaltmaya yönelik çalışmaları göz ardı etmemelidir. Bakanlık, politikalarını belirlerken bu durumu iyice irdelemeli ciddi çözümler üretmelidir. (Başarı farklarını ve bunların azaltılmasına yönelik çalışmaları daha sonra ayrıca değerlendireceğiz.)
28 Haziran’da açıklanması beklenen sınavın sonuçları öğrencilerin eğitim geleceği için çok büyük önem taşıyor. Hatta bu sınavın sonuçları Üniversiteler giriş sınavlarından çok daha önemlidir. Çünkü TYT ve AYT sınavlarında öğrenci istediği sonucu elde edemezse sonraki yıllarda tekrar girebiliyor. Ancak Liselere giriş sistemimizde öğrenci istediği sonucu elde edemezse veya bir şekilde sınava giremediğinde maalesef öğrenci için bu sınavın herhangi bir telafisi bulunmamaktadır.
Yani öğrenci bu sınava hayatında ancak bir kere girebilmektedir. Bakanlığın süreci yönetirken bunu da göz önünde bulundurması, buna yönelik öğrenci lehine olacak tedbirler alması gerekmektedir.