• DOLAR 32.883
  • EURO 35.182
  • ALTIN 2450.326
  • ...

Yüce dinimiz İslam’ın en temel özelliklerinden biri toplum ve devlet yönetiminin temeli olan adalettir. Adalet kavramı Kur’an, sünnet ve tüm İslami kaynaklarda üzerinde önemle durulan ve toplum ile devletin esasını, mülkün temelini teşkil eder.

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır…” (Maide Suresi: 8)

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar…” (Nahl Suresi: 90)

Maide 8 ve her Cuma hutbesinde okunan Nahl Suresi 90. Ayette adalete yapılan vurgu İslam’ın adaleti esas alması ve adalete verdiği önemi gösteriyor. Hz. Ömer (R.A.) efendimiz bu gerçeği 14 asır önce “Adalet Mülkün Temelidir” diyerek veciz bir şekilde ifade etmiştir.

Tarihi zulüm, katliamlar, sömürgenin her çeşidi ile dolu olan batılı emperyalist ülkeler ise 19’uncu yüzyılda ancak “hukuk” kavramı ve 20’nci yüzyılda ise “hukukun üstünlüğü” kavramını anayasal düzenlerine koymuşlar ancak hiçbir zaman adalet yerine gelmemiştir.

Batılı emperyalistlerin tıpkı “demokrasi, “insan hakları”, “kadın hakları”, “işçi hakları”, “ifade özgürlüğü” gibi insanlığa model olarak sundukları “hukuk” kavramı ve siyasal idealler hiçbir zaman gerçekleşmemiş, tamamen egemen güçlerin sulta, zulüm ve emperyal projelerine hizmet etmesi için bir araç olarak kullanılmıştır. Çıkarlarına dokunduğu zaman bu hakların hiçbir önemi olmamıştır. Konu Müslümanlar ve mazlum dünya halkları olunca bu haklar ve süslü idealler rafa kalkmıştır. Tarih emperyalistlerin bu kavramları kullanarak yaptıkları zulümler ile doludur.

7 Ekim Aksa Tufanı Harekâtından sonra israil terör örgütü (İTÖ)’nün Gazze’de sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamlar ve soykırım ile açlığı bir silah olarak kullanması karşısında bu hakların ve kavramların hiçbiri gündeme gelmedi. Aksine ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa başta olmak üzere batılı emperyalistler İTÖ’ye her türlü silah, teçhizat, para, teknoloji ve her türlü desteği verdiler ve BMGK’da İTÖ’ye kalkan oldular. Bütün bu zulümler ve vahşet sonrası emperyalistlerin bu algıları yıkıldı ve maskeleri düştü. Dünya halkları uyandı ve bu kavramların aslında egemen güçlerin zulümlerini perdelemek ve halkları uyutmak için bir araç olduğunu fark ettiler. Egemenlerin söylediğinin aksine “Hukukun üstünlüğü” değil “Üstünlerin Hukuku”nun olduğunu gördüler. Eğer hukuk üstün olsa ve hukukun (hakların) bir önemi olsaydı dünya İTÖ’yü durdurup hesap sormalıydı.

Peki, ülkemizde durum farklı mı? Tabi ki değil. Batıyı taklit edenler tabi ki de batı gibi davranacaklar. Batının kanun ve mevzuatının geldiği günden beri zulümler bitmiyor. Hiçbir zaman adalet olmadı olmayacaktır. Gücü eline geçiren zulme başlıyor. İslam’ın hâkim olmadığı yerde adalet aranamaz. Sürekli olarak siyasi güç ve servet sahipleri kollanıyor ve kanunlar sadece gariban halka uygulanıyor. Bunun sayısız örnekleri göz önünde yaşanıyor. En son geçen hafta açıklanan “Kobani davası” olarak bilinen 6-8 Ekim vahşeti davasında ödüllendirme yapılır gibi verilen sözde cezalar ile aynı şekilde 28 Şubat davasında cezaevinde olan darbeci generallerin cumhurbaşkanı kararıyla affedilmeleri olayı adaletin beşerî düzenlerde ütopyadan öteye geçmediğini bir kez daha gösterdi. Ne FETÖ operasyonları, ne 6-8 Ekim ne Gezi olayları ne de 28 Şubat davasında soruşturma genişletilmedi, perde arkasındaki güç ve servet sahiplerine dokunulmadı. Sadece uygulanmayan göstermelik kararlarla halk uyutuluyor ve üstünlere hukuk uygulanmıyor. Maalesef kim ne yapıyorsa yanına kâr kalıyor.

Selam ve dua ile…