• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...

6 Şubat Pazartesi günü Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli yaşanan yıkıcı depremlerde 10 ilde yıkımlara yol açarken 13,5 Milyon kişiyi etkiledi. Türkiye tarihinin en büyük, dünya tarihinin en büyük üçüncü felaketi olarak sayılan ve büyük yıkıma ve can kayıplarına yol açan depremde Türkiye deprem bölgesi için 4. Seviye yardım alarmı verdi.

Yıkım 10 ilde olsa da birçok ilde ve Suriye, Lübnan, Irak, Filistin ve işgalci rejimde de hissedildi. Depremin ilk anından itibaren AFAD kriz merkezinde toplanan bakanlar deprem bölgesi illere dağıldılar. Planlar ona göre yapıldı ve devlet kurumlarıyla birlikte sahaya çıkacağı ve daha önceki depremlerde olduğu gibi iyi bir organize örneği göstereceği beklenirken, Elbistan merkezli yaşanan ikinci yıkıcı deprem bütün hazırlık ve planları bozdu. Halkın çoğu eşyalarını almak için evlerine girdikleri sırada ikinci depreme yakalandılar ve ölümler ve yıkımlar ikinci depremle katlandı. Daha ilk depremin şoku atlatılmamışken yaşanan ikinci büyük depremle felaketin boyutu da katlandı. İkinci günden sonra yardım çalışmaları düzene girmeye başladı.

Ülkemizin her tarafından arama kurtarma ekipleri ve yardım kuruluşları ile halk seferber oldu ve deprem bölgesine koştular. Aynı şekilde başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyadan çok sayıda ülke, yardımlar ve arama-kurtarma ekipleri ile deprem bölgesine akın etti.

Bu yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik ruhuna sevinirken, yıkımların da bu boyutta olmasına üzülüyoruz ve deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmemiz gerektiğini hatırlıyoruz. 1999 Gölcük depreminde de “Veli Göçer” diye biri adeta günah keçisi ilan edilip konu kapatıldı. Şimdi de aynısı yapılmasın. Bu müteahhitler tabi ki suçludurlar ve en ağır cezayı almalıdırlar. Lakin tek suçlu bunlar değil; yapı denetim şirketleri, teknik elemanlar ve ruhsat veren belediyeler ve diğer kurumlar kim varsa hepsi en ağır şekilde cezalandırılmalıdırlar.  

Depremlerin olduğu saatten itibaren AFAD, Kızılay, UMKE, madenciler, itfaiyeciler, İHH, belediyeler, JAK vb. tüm devlet kurumları ile gönüllü kuruluşların arama-kurtarma ekiplerinin cansiperane bir şekilde insanüstü bir gayretle bina enkazlarından canlı çıkarmak için yoğun çabalarına ekranlardan gözyaşı ve dualarla şahid oluyoruz. Adeta iğneyle kuyu kazma misali yaşam tünelleri açarak enkazda kalanları canlı olarak çıkarma gayretleri takdire şayandır. Bu çalışmalar sonucunda mucize kurtarışlar yaşanmaya devam ediyor.

Yıkım ve felaketin boyutu bu durumda iken her afet ve felakette ortaya çıkan azgın bir azınlık var ki; bunlar afet ve felaketin büyümesi için fitne, fesat ve fücurdan başka bir şey yapmıyorlar. Bu şeref ve haysiyet yoksunu azgın kesim faydalı bir şey yapmadıkları gibi, enkaz altından canlı biri çıktığında sevinç ve şükür göstergesi olarak tekbir çekilmesine tahammül edemiyorlar ve İslam’a ve Müslümanlara saldırıyorlar. Siz patlasanız da, çatlasanız da, kininizden geberseniz de, bu halkı inancından ayıramayacaksınız.   

Deprem bölgesinde ve organizasyonda elbette yanlışlık ve eksiklikler vardır ve olacaktır. Şimdi bunlarla zaman harcama ve çalışmaları aksatmaya çalışmak ihanettir. İyi niyetli olan, memleketini ve halkını düşünen herkes acıyı hafifletme çabası içinde olmalıdır. Cenaze yerdeyken sorunlar konuşulmaz. Biraz insan olmayı deneyin. Felaket sonrası olan sorun ve eksiklikler tabi ki gündeme getirilip bir dahaki muhtemel felakette bunun önüne geçilmesi sağlanabilir. Ancak bunları yapmayıp yalan haberlerle halkta panik havası oluşturarak çalışmaları baltalamanın “yağmalama” yapan kansızların yaptığından bir farkı yoktur. Hele yara sarmak yerine acıları sömürerek siyaset yapıp seçimden bahsetmek halka yapılan en büyük hainlik ve düşmanlıktır.

Son söz olarak: Deprem, sel, orman yangını, korona gibi felaketlere çözüm bulunur bulunmasına, lakin ülkemizde halkına ve değerlerine düşman kesimlerin içlerinde olan ve yaydıkları fitne ateşi ve fesat yangınına çözüm bulunamaz. 

Selam ve dua ile…