KALAYDIN BE RAMAZANIM!
Bir göz açıp kapayana dek..
Geldi ve gitti oluyor, ya Hu!
Daha dün geldin..!
Bu ne acele?!
Doyamadık ki daha!..
Ne diyeceğini..
Ne yapacağını şaşırıyor insan.
Aslında biraz da kaybetme kaygısı, korkusu yaşıyoruz!
Hani;
Rasûlullâh Aleyhissalatu Vesselâm Efendimiz:
“Yazıklar olsun Ramazan ayına ulaşıp da kendisine mağfiret edilmeyene! Bu ayda da bağışlanmazsa peki başka ne zaman?!!”
Diye açıkça uyarıyor ya!
Hatta:
“Cibrîl Aleyhisselam bana göründü ve «Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!” dedi. Ben de “Âmîn!” dedim”
Şeklinde, düzelmeyen bizleri tehdid ediyor ya!
İnanın, korkum bundan..
Nasıl korkmayayım ki!
Madem..
Rasûlullâh Aleyhissalatu Vesselâm Efendimiz:
“Her kim fazîletine inanarak ve ecrini Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır”
Müjdesini ferman buyurmuş..
Ve madem:
“Kim, inanarak ve sevâbını Allah’tan umarak Ramazan gecelerini ihyâ ederse, geçmiş günahları affolunur”
İfadeleriyle, bu Mübarek Ay'da tüm yolların kurtuluşa çıktığını muştuluyor..
Ee, tabiatıyla insan "Peki, ya olmamışsa?" diye ciddi ciddi kaygılanıyor.
Doğrusu, bir cihetten de..
Ayrılmak istemiyoruz O'ndan..
Yani;
Rasûlullâh Aleyhissalatu Vesselâm Efendimiz:
“Eğer kullar, Ramazan’ın fazîletlerini bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını temennî ederlerdi…”
Buyruğu var ya..
Esasen, mevzu, biraz da, bu..
Bizim arzumuz..
Senin hep burada kalman, Mübarek Ay'ım!
Bu sebeple..
Gayrı ihtiyarî dökülüveriyor dilimizden:
Kalaydın be Ramazancım!
Acele etmeseydin!