YETİM REFİK
8 sene önceydi..
Ramallahdayım, akşamdı..
Yakın bir arkadaşım, refikim aradı..
Yanında bulunan birini bu akşam için ağırlamamı istedi..
Meğer, Abudis şehrinden Tulkerem'e gitmeye çalışırken yolda kalmış birine takside denk gelmiş de, ona yardımcı olmaya çalışmış..
"Tabii ki, buyurun" deyiverdim..
Refikim geldiğinde bir de baktım ki yanında bir çocuk var..
Henüz 13 yaşında bile değildi..
Ürkek, güven arayan gözlerle etrafa bakınıyordu..
Ben henüz refikim ile konuşmaya başladım ki..
Tebessüm ve garipseme ile dolu şu soruyu sordu:
"Senin de mi adın Refik?!"
Tebessüm ediverdim hemen..
O kadar masumdu ki aramızda güven hemen oluşuvermişti..
Adımın "Refik" olmadığını, kullandığım Refik kelimesinin ise "yakın arkadaş, dost" anlamına geldiğini izah ettim..
O da "Benim adım Refik" dedi..
Konuştuk, gülüştük..
Beraber akşam yemeği de yedik..
Üçümüz de gayet memnun bir ortamda olduğumuzu hissetmeye başladık..
"Tulkerem'in neresinde oturuyorsun?" diye sordum..
"Yetimler kampında" diye cevapladı..
Hiç beklenmedik bu cevap tokat gibi yüzüme yapıştı!
Dostumla beraber ikimiz de gözlerine bakıverdik..
Zira cevap bizi şok etmişti!
Ama Refik mutlu mesut konuşuyordu..
Hikayesini anlatırken benim göğsümde acılar birikirken..
Refik, anlattıklarının karşısındakilerde oluşturduğu etkiyi beklemeksizin..
Hiçbir elem, üzüntü eseri hissettirmeden, mütebessim bir şekilde peşpeşe anlatıveriyordu..
Aslında Abudis'e değil de İzriye'ye gitmeye çalıştığını..
Oradaki yetim kampında yaşayan kendisinden küçük iki kardeşini ziyaret edeceğini..
Her ay sonu bulunduğu yerden ta oraya kardeşleri için düzenli bir şekilde bu yolculuğu yaptığını.. söyledi..
Hikayesi beni derinden sarstı, yaraladı..
Biten cümleleri değildi yaralayan, salt..
Bilakis her yeni sözü, anlatımı ayrı bir acı ve sıkıntı veriyordu ki..
Buna yürek dayanmaz!..
Ancak Refik'in bana verdiği ders..
Çok zor şartlara karşı geliştirdiği olağanüstü metanetiydi..
Kardeşlerini ziyaret amaçlı şuradan ta şuraya gidebilmek için geliştirdiği yöntemi dinlerken..
Şefkat ve hüzün dolu duygularım..
Yerini pek bir saygı ve takdire bırakıyordu..
Tabii, beraberinde yaşadığım mahcubiyet ve dehşet ile birlikte..
O ise anlatmaya devam ediyordu:
"Yaşadığım yetimevi ihtiyaçlarımı karşılamak için bana günlük 2 Şekel para veriyor..
Ben de 1'ini harcayıp diğerini kaldırarak aylık 30 Şekel para elde etmiş oluyorum.."
Ben "Bu yetmez ki!" deyince de
Başını sallayarak..:
"Evet..
Ama şehiriçi otobüsleri bendeki yetim kartı sayesinde ücretsiz kullanabiliyorum..
Bu şekilde Ramallah'a ücretsiz varabiliyorum..
Ramallah’tan İzriyye'ye gitmek ise 10 Şekel tutuyor..
Ziyarete giderken kardeşlerim için 10 Şekel tutarında bir şeyler alıyorum ki biraz sevindirebilmiş olayım..
Ziyaret bitince yine 10 Şekel ödeyip Ramallah'a geri geliyorum..
Oradan da yetimhaneye ücretsiz varabildiğimden..
Ziyaret işini halletmiş oluyorum.." şeklinde karşılık veriyordu!
O gece gözyaşlarım hiç dinmedi..
Karşımdaki dağ gibi çocuğu düşünüp duruverdim hep..
Ölçüp biçmeye, anlamaya çalışmak istedim..
Nasıl böyle mütebessim kalıyor, diye..
Bu "Büyük" çocuğun önünde sevinmeye yada üzülmeye nasıl cesaret bulurumun mahcubiyetini yaşayıp durdum..
Abartısız söylüyorum..
Şu 8 sene içerisinde..
Bu yetim çocuğun hikayesini yüzlerce kezdir anlatıyorum..
Sabah onu uğurlarken adresimi ve telefon numaramı da verdim..
Tekrar görüşme sözü aldım..
Ayrıca kaldığı yetimhaneye sadece birkaç metre uzaklıkta olduğunu öğrendiğim babamın işyeri adresini de eklemeyi ihmal etmedim..
Beni onlarca kez aradı..
Ben ise, onun telefonu.. bulunmadığından, tek bir kez dahi arayamamıştım..
Sonra ben kendim gidip onunla görüştüm..
Ailemle de tanıştırdım..
Küçük kardeşim de dükkanda çalıştığı için sık sık oraya gidip gelir olmuştu..
Süreç boyu da durumunu hep sordum, durdum..
Yalnızdı Refik..
Yalnız büyüdü..
Kardeşimin ona bulduğu iş yerinde yazın çalıştı da..
Refik Yalnız büyüdü..
Sonra Meslek Lisesi'nde okudu..
Ama hep yalnızdı..
Hep yalnız büyüdü..
En son siyonist bir askeri vurdu da..
Şehit oldu..
Şehit olurken de yalnızdı..
Buradan göçerken de..
Bana son dersini vermişti Refik'im!
(Filistinli Yazar Ömer Ahmet'in kaleminden tercümeyle..)