Nerde kalmıştık?
“Diyarbekir`deki Peygamber`e Sadakat Mitingi`ni El-Cezire`nin canlı yayın kanalından izledim” deyince İhvan`dan Mısırlı arkadaşım, Muhterem Edip Abi`nin anısını hatırlayıverdim:
Vahşi işkencelerle dolu, altı ayı aşkın süren gözaltındayken kendisine, bir memur tam bir güven ve büyüklenme içerisinde ‘en geç bir-iki sene içerisinde cemaat olarak tarihten tamamen silineceklerini, bir daha da adlarının anılmayacağını` söylemiş.
Sonuç gördüğünüz gibi…
Buna yakın başka bir duyguyu, Selahaddin`in Kudüs`ü fethinin yıldönümünde İhvan ve Hamas`ın ortaklaşa düzenledikleri kutlamaları Kahire`deki Selahaddin Kalesi`nde izlerken tekrar yaşadım.
Bir yandan seneler süren vahşi baskı ve yıldırma ve de akabinde devrim başında, aralarında Mursi`nin de bulunduğu, İhvan`ın önde gelenlerini tutuklatan Hüsnü`yü; diğer yandan aralarında Meş`al`in de olduğu birçok Hamaslıya suikastlar düzenleyen İsrail`i anımsadım zira.
Bırakın kalelerde fetih kutlamalarını, Selahaddin ismini ağza almayı; sadece Filistinli olmak bile işkenceyi, hapsi ve bazen de ölümü hak etmiş olmak için yeterli sebepti Mısır`da.
Ve de geçenlerde Amerika`daki bir hastanede tedavi görürken öldüğü söylenen istihbarat müdürü Ömer Süleyman hazretlerinin(!), emrine amade olduğu Tel Aviv`in yüksek ricalarına ittibaen sorguların en önemli kısmını Hamas`ın, Kassam`ın ileri gelenlerinin görev ve adresleri dâhil şahsi bilgileri oluştururdu.
Şimdi ise, kutlamada konuşan Meş`al, İhvan ile kol kola Mursi`yi Filistin ve Aksa`nın özgürlüğü için girişimde bulunmaya, cihad etmeye davet ediyor.
Nerden nereye…
Benim ilgimi en çok çeken husus ise en zirvede ve de gurur duyulacak konumdayken Meş`al`in, liderliğe aday olmayacağını ilan etmesi oldu.
İhvan`ın önceki Genel Mürşidi Muhammed Mehdi Âkif de bütün ısrar ve baskılara rağmen görevini bırakıp bir nefer olarak devam edeceğini ilan etmiş ve sadece bir sene sonra devrim gerçekleşmişti.
Bu arada, üstte bahsettiğim memur ne halde bilmiyorum ama kendinden geçmede hepimize öncülük etmiş bulunan Muhterem Abilerin fedakârlıklarıyla cemaatin gelmiş olduğu yer de ortada, elhamdülillah.
Demek, kendinden geçmek, ara vermek gerekiyor.
Garip tevafuka bakın ki, Akif`in bu erdemli tavrını “Ara Vermeli!” başlığıyla üç sene önce Aralık`ta yazan ben de, hiç hesaplamadığım halde bir daha yazamamış, ara vermek zorunda kalmış, girişmeme rağmen başarılı olamamışım.
Onlar kendinden geçip, ara verip muvaffak olurken ben ara vermemede direttiğimden sınıfta kalmışım.
Dilerim bu seferki hayırlı bir Ekim olur da hasadını -onlar gibi- tez bir şekilde toplarım.
O halde; nerde kalmıştık?