ŞEYH ŞA'RAWÎ
Geçen hafta yazmış olmam gerekiyordu, Şeyh Şarawî'yi.
Zira vefat yıldönümü 17 Haziran idi.
Lâkin, takdiri ilahi, Merhum Mursi'nin vefatı da aynı güne denk geldiğinden, bugüne kaldı.
Muhammed Mütewelli Şarawî..
Mısırlı..
Çağımızın, tartışmasız, en etkili Kur'an müfessiri..
Engin ilmi birikim.
Deha düzeyinde meleke, muazzam iletişim yeteneği, dile hakimiyeti ve uzmanlığı, hitabet ve anlatımda ustalık..
Hepsi bir yana da, en ilmi bir meseleyi bile alt tabakadaki insana ulaştırması..
Ve anlayacağı dil ve üslup ile aktarması..
Doğrusu Şeyh Şarawî'nin, beni en fazla etkileyen tarafı da bu..
Allah rahmet eylesin babasına ki, şer'î ilimlere, zorla da olsa yönlendirmiş!
Zira Şarawî'nin bizzat kendi anlatımıyla; kendisi Kahiredeki Ezher'e gitmektense, memlekette kalıp şiirle uğraşmaya niyetlidir.
O çok sevdiği, gayet derecede yetenekli olduğu ve dinleyenleri hayran bırakan şiiri seçmiştir normalde.
Ancak babası şer'î ilimleri tahsilinde ısrarcıdır.
Kaçamayacağını anlayan genç Şarawî babasının önüne gayet kabarık bir "alınması gerekecek" kitap listesi koyar.
İslami ilimlerde akla gelen "kütüphane dolusu" kitap şartını koşar.
Niyeti babayı vazgeçirmektir.
Ancak, Takdiri ilahi, baba vazgeçmez ve her istediği kitabı alır.
Meğer takdiri ilahi onun, şer'î ilimlere vâkıf bir Âlim olmasını murad etmiştir.
İlmi cihette en yüksek mevki olan "Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı"na kadar gelmiş olmasına rağmen, halka Kur'an'ı ulaştırıp doğru yönlendirmede bulunmayı hiç terk etmemiştir.
Tam da bu yönüyle "Davetçilerin İmamı" makamını da, sonuna kadar hak etmiştir!
Cemal Abdunnasır'ın 1967 hezimetini haber aldığında şükür secdesine gitmesini garipseyenlere "Kazanmış olsalardı, bunların halkı dininden koparıp komünizme sevk etmelerinden korkardım" cevabını verecektir.
Emsallerinin çoğunun ayağının kaydığı makam-mansıp müptelası olmamış..
Bu sebeple görev süresi boyunca bakanlık koltuğuna bir kez dahi oturmamış..
Dönemin Cumhurbaşkanı Enver Sadat'ın Şeyh Mahallawî'ye söylediği kötü söz sebebiyle derhal bakanlıktan istifasını vermiştir!
Yaptığı vaazın etkisiyle, istemediği halde halkın onu omuzlamış olması ona çok dokunmuş, hiç beklemeksizin olaydan sonra 'at ahırı'na gidip temizlik yaptığını görüp şaşıran oğluna da "Böyle bir olaydan sonra nefsimi ancak böyle dizginleyebilirim" demiştir.
Karşısında kimsenin söz söylemeye pek cesaret edemediği Hüsnü Mübarek'in omuzlarına dokunarak, iktidarına bakıp azgınlaşmış Nemrud'un kıssasını anlatırken söylediği; "Şayet sen bizim kaderimiz isen Allah seni doğru işlerde muvaffak kılsın.
Yok, eğer biz senin kaderin isek, o zaman Allah bize karşı yardımcın olsun!" sözlerini ise unutmak mümkün değildir.
Kur'an'ı herkesin anlayacağı bir uslupla, baştan sona, sesli-görüntülü ve de yazılı tefsir ettiği bilinen tek Allame Şeyh Şarawî'ye Allah rahmet eylesin!
Onu andıkça, ilim ehlinin halkla iletişim eksikliğinden ileri gelen devasa boşluk ve de mesuliyet içimi kemiriverir, durur!