Mağfiret Olunduk mu!
"Uzak olsun, şakî olsun Ramazan'a erişip de mağfiret olunmayan!" diye çok sert bir ifade kullanır Efendimiz (sav).
Âdeten pek alışık olmadığımız bir uslup bu, kendisinden.
Hele de Ramazan ayı ile ilgili olunca daha da beklenmedik, denebilir.
Zira bu ay ile ilgili hep cazip, kuşatıcı, hoş şeyler olur,
“Başı rahmet,
Ortası mağfiret,
Sonu âzâdelik”,
Ayrıca;
“Cennet kapıları açılır,
Cehennem kapıları kapanır,
Şeytanlar da bağlanır”...
Hep bu tarz, çekici şeyler…
İftarlar,
Sahurlar,
Teravihler,
Zekatlar,
Sadakalar,
Yardımlar,
Yardımlaşmalar...
Her türlü güzel davranış ve duygu,
Bütün kötü söz ve yaklaşımdan uzak,
Mânevî bir atmosfer.
Hasılı, hep olumlu, güzel şeyler…
Üstelik bir de “Kadir Gecesi” var.
Doğrudan doğruya vahiyle sabit, tek, ismiyle anılan gece…
“Bin aydan hayırlı olduğu”nu bizzat Kur'an haber veriyor.
Ki, bu tarz nicel bilgi verildigini Kur'an'da çok az görürüz.
Yani teşvik adına herşey, normalinden çok daha fazlaca mevcut...
İşte tüm bu kolaylaştımalar, rahmetler, fırsatlardan sonra kişi mağfiret olunacak bir şeyler alamamışsa, bu durumda o sert ifade ve tehdide muhatap oluyor ki,
El iyazu billah!
Rabbim, bizi de bu mübarek günlerin hatırına mağfiret olunanlardan eyle!
Ramazan'a'a eriştiği halde uzaklaştırılan şekavet ehlinden eyleme!
"Allahım! Sen gerçekten hep affedersin,
Affetmeyi de çok seversin.
O halde beni de affet!"