Ya hastalık da ölüm gibi çaresiz olsaydı
Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O`nun pak Rasûlüne olsun.
İnsanız ve tepeden tırnağa tuhafız. Kendimizi daha zahiren bile tanımıyoruz. Hastalandığımızda doktora gitmemiz bunun en büyük delili. Kendini tanıyordun madem, hastalığını ve şifasını bulsaydın ya! Yok… Bu hitabın karşılığı daima sükût…
Daha dışını, zahirini tanımayan insan nasıl olur da batını ile ilgili konularda ahkâm keser ve ‘Ben kendimi tanıyorum.` der? Midesindeki sorunun migrenden mi, stresten mi, ülserden mi, yiyip içtiğinden mi kaynaklandığını bilmeyen insan nasıl olur da manevi hastalıklarını inkâr eder? Dahası nasıl nefsini temize çıkarır da ‘Benim kimseye zararım yok.` der? Zararımız var elbet, insana var, hayvana var, havaya, suya zararımız var. Oksijen alıp karbondioksit veriyorsak, bulunduğumuz ortamdakilere zararımız var sonuçta. Zerre miktarı hayır, zerre miktarı şer… Aynı ortamı paylaşıyorsak, hepimizin birbirine hakkı geçer.
Hâlık-ı Zülcelâl, her hastalıkla birlikte şifasını da yaratmış ve dünya adı verilen bu dev hastanenin bir yerlerine saklamış. Ne de güzel yaratmış ve belki ne de güzel saklamış.
Çocukken aldığınız ilk yaranızı hatırlıyor musunuz? Ben ilk düştüğüm günü hatırlıyorum. Dizim yara olmuştu ve o yaranın ömür boyu geçmeyeceğini sanmıştım. Yaranın iyileşebileceğini bilmiyordum. Şimdi yaşça büyüdüm ve hâlâ düşünürüm: Ya hastalıklar olsaydı da şifaları olmasaydı? Kesilen parmağımız, yarasıyla; hasta durumumuz, hastalığıyla kalsaydı? Bir yerimiz mi ağrıdı, artık ölene kadar ağrısı geçmese idi?
Ya hastalık da ölüm gibi çaresiz olsaydı? Öyle ya, yaratan O`dur; dilediği gibi kanun koyamaz mıydı? Başı ağrıyan baş ağrısıyla, dişi ağrıyan diş ağrısıyla, içi sızlayan iç acılarıyla kalsaydı, halimiz nice olurdu?
Bugün, en elem verici ve ağır bir hastalığın dahi şifasının yaratıldığını bilmek ne büyük ümit… Eyyûb aleyhisselâm kıssasını Rabbimiz imkânsız bir şeymiş gibi anlatmamış. Evet, bize göre mucizedir ancak Rabbimiz ‘abidlere zikir/hatırlatma olsun diye, O`na ailesini ve bir mislini verdiğini buyurmaktadır. Evet, âbidler hem bu duayı kendine zikir edinecek ve ondan hayır bulacak, hem de zikrederken Eyyub aleyhisselâmı hatırlayacak, dermansız dert olmadığını tefekkür edecek.
Hamd olsun hem hastalığı, hem şifayı var edene…
Hamd olsun imtihan edene... İmtihanın yanında sabrı da verene… Sabrı kendisi verdiği halde, sabredene mükâfat da verene…
Ey Rabbimiz! Sıkıntılara sabretmemiz, hâlimize şükretmemiz sebebiyle bize merhamet nazarınla bak. En az zahiri hastalıklarımızı fark ettiğimiz kadar, batınî hastalıklarımızın da farkına varmayı bize nasip et. Kalbimizi riya, haset ve öfkeden, halimizi ucb ve övünmekten arındır. Zahirî hastalıklarımız için uzman aradığımız kadar, batınî hastalıklarımız için de hekim arayanlardan eyle bizi. Karşımıza sözde değil özde hekim olan zatları çıkar. Âmîn…