• DOLAR 34.599
  • EURO 36.262
  • ALTIN 2968.19
  • ...

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah`a; salât ve selam da O`nun pak Rasulüne olsun.

Ekim ayını geride bıraktık, çocuklarımızın gönlüne namaz sevgisi, çocuklarımızı da seccadelere eke eke. Bir tohumdu onlar ekilmeyi bekleyen… İlk kim yakalarsa o ekecekti onları bir yerlere ve elhamdulillah ki binlerce çocuk seccadelerle buluşup namaz sevgisinin, İslam kardeşliğinin tadını tattı. Şu bir aylık zaman diliminde çocuklarımız namazla oturdu, namazla kalktı, namazla yedi, namazla içti.

Peki ya bizler? Çocuklarımız namazla hemhal oldu, namazı, namazlıları ve namazlı ortamları sevdi. Peki, bizlerin namazla aramız nasıl? Namaz vakti geldiğinde Hz. Bilal`e ‘Erihnâ ya Bilal!` buyuran Efendimiz(asv) ve ashabı gibi namaz hasreti çekebiliyor muyuz? ‘Erihnâ`… Yani ‘Bizi rahatlat`. ‘Erihnî` yani ‘Beni ferahlat.` da diyebilirdi ancak Efendimiz(asv), ashabının da tıpkı kendisi gibi ezanla ferahladığını, namazla rahatladığını biliyordu. Ne kutlu bir bilgi… Şimdi hocaların, talebelerinin namazla ferahlayacağını bilmeleri bir yana, acaba talebeler hocalarının namazla ferahladığından eminler mi? Bir sohbete başlanacağı zaman “Haydi arkadaşlar! Şöyle eksiksiz bir namaz kılalım da sevabımız da işlerimiz de eksiksiz olsun.” mu deniliyor yoksa namaz aradan çıkarılacak bir engel olarak mı görülüyor? Mesela erkekler “Camide buluşup namazı kıldıktan sonra falan işimizi halledelim.” diyebiliyor mu? Yoksa hiçbir mazeret olmadığı halde –af buyurun- kadınlar gibi evlerinin en ücra köşesinde mi kılıyorlar.

Namazını cemaatle kılmayan erkeğin, camilerin turistik mekân olmasından şikâyet etmeye hakkı yok. Eşini vakit namazlarında camiden alıkoyan kadının da öyle. Hatta hanım kardeşlerimiz –kendilerine vazife olmasa dahi- eşlerini camide namaz kılması için teşvik etmeliler.

Gelelim kadınlara, bize yani. Şu ‘işi bir türlü bitmeyen`, bir işi bitmeden diğerini yapmanın hayallerini kuran, gün sonunda bütün işlerinin bitmesi planları yapan fakat hiçbir zaman işlerini tam olarak yapamayan kadınlara. Yapmadığımız her işi başka bir zaman yapabiliriz fakat geçmiş vaktin sünnet namazını bin yıl yaşasak da kılamayız; çünkü onun vakti artık geçti. O sünnet namaz, artık kıyamet de kopsa geri gelmeyecek.

Kılmadığınız ve vakti çıkmak üzere olan sünnet namazına, ardına baka baka giden nazlı bir dost gibi düşünün. Ve hiç umursamıyorsunuz… Yola koyulmuş ve artık rengi silikleşmeye başlamış bir dost veya şelaleden akıp giden bir damla gibi düşünün vakti azalan sünnet namazı… O dost gitti mi bir daha gelmez; o damla şelaleden aşağı düştü mü artık kurtaramazsınız. Yemeği karıştırırken, makineye çamaşır atarken, evi süpürürken o gitmek üzere olan dosttan gözünüzü ve gönlünüzü ayırmayın. Bırakmayın, üzmeyin onu.

Namaz konusunda ümmet olarak eğitime ihtiyacımız var. Namaz çocuklara değil, bize farz. Ve bu namaz işinin yakasını bırakmamamız lazım diye düşünüyorum. Acizane tavsiyem; bir-iki aya değil, yıllara yayılacak bir namaz seferberliği başlatılmalı. Sürekli ama sürekli namaz vurgulanmalı, Rabbimizin Kur`an-ı Kerîm`de vurgu yaptığı gibi. Başlayıp başlayıp yarım bırakılan namaz programları gibi değil, tam, sonuna kadar, bayrak yarışı gibi, tabiri caizse ölümüne olmalı. Ölümüne; ölüm döşeğindeki peygamberlerin tavsiye buyurdukları gibi. İnanıyorum ki onların elinde bizdeki imkân olsaydı dağ bayır, dere-tepe, doğu-batı her yerde namazı anlatır; medyanın sosyali asosyali ne kadar materyal varsa namazı anlatmak için kullanırlardı.

Bir savaşta Hz. Ali`nin namazı uzun uzun, tadil-i erkâna göre kıldığını görenler şaşırmışlar. ‘Savaşta da mı ya Ali!” demişler. İmam Ali(r.a) da “Biz zaten namazları düzgün kılabilmek için savaşmıyor muyuz?” diye cevap vermiş. Her şey namaz için yani. Hani “Her şey vatan için” deniyor ya, işte o vatan da namaz için.

Rabbim bizleri namazı seven ve namazın da kendilerini sevdiklerinden eylesin. Yine Rabbim günlük Doğruhaber gazetemizi hayırlara vesile eylesin. Niyetimizi halis, işlerimizi kendi rızasına muvafık kılsın. Rahman`a emanet olunuz.