• DOLAR 34.613
  • EURO 36.4
  • ALTIN 2930.978
  • ...

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.

Şu aralar herkesin, özellikle de dinini yaşamaya çalışan Müslümanların çoğunun dilinde bir söz: “Çocuklarımız nereye gidiyor?” Bu içler acısı sözün mahiyetini ancak yaşayanlar bilir. Ancak Üstad Bediüzzaman gibi başkasının günahına da ağlayan bir yapınız varsa, siz de durumun vahametini anlamışsınız ve bu derin acıyı bütün benliğinizde hissediyorsunuz demektir.

Çocuklarımız nereye gidiyor biliyor musunuz? Biz nereye yöneltirsek, nereye gitmelerine göz yumarsak, ne zaman başıboş bırakıp “Benim çocuğum yapmaz!” yanılgısına düşerek, hiç sorgulamadığımız yere gidiyor. Bir gencin üzerinde en etkili iki şey, nefs ve şeytandır. Gençlerimiz bu iki düşmana karşı amansız bir savaş veriyorken, bizim onları elde tutmak için hiçbir çaba göstermememiz, başkalarının çocuklarıyla ilgilenirken kendi çocuğumuzu geri plana atmamız, çocuklarımızın elimizden kayıp gitmesine neden oluyor.

“Beni rahatsız etmesin de telefonla oynasın!” dediğimiz çocuklarımız oynadıkları oyunlardan kendilerine kötü arkadaşlar da bulurlar, yeni din de edinirler. Sosyal medyada hangi sayfalarda ne kadar vakit geçirdiğini bilmediğimiz çocuğumuz, saf ve masum hisleriyle Allah bilir kaç kişinin kurbanı olur da haberimiz olmaz.

Çocuklarımızın elinden, en az başkalarının çocuklarınkinden tuttuğumuz kadar tutmak zorundayız. Onları en az başkaları kadar önemsemek zorundayız. Biz Hz. Ömer değiliz; bizim çocuklarımız da Abdullah b. Ömer değiller. Çocuklarımızdan kendi başlarına sağlam kalmalarını beklemek beyhude bir iş. Zira internet var, mobil cihazlar var. Her türlü kötülük onlara parmak uçları kadar yakın.

Görüyor musunuz Gazze’deki çocukları? Ne kadar da imanlılar. İmanlarının onlara kaldırttığı imtihanı seyrederken bile bizim kalbimiz sıkışıyor. Bazıları sanki anasının karnından hatip olarak çıkmış. Bazıları çok iyi derecede İngilizce biliyor. Bizimkiler gibi bir eli yağda bir eli balda olan çocuklar da değil bunlar. Ancak eğitimin önemini biliyorlar. Sahi Gazze’de eğitim, savaşla ters orantılı gitseydi ne olurdu hiç düşündünüz mü? Yani savaş arttıkça eğitim azalsa, tembellik artsa, artık eskisi kadar doktor, hemşire, mühendis yetişmese Gazze şimdi ne halde olurdu?

Eğitime önem vermek zorundayız; ahlaka daha çok... Bir Müslümanın işine yarayacak her şeyi çocuklarımıza vermek için çeşitli programlarımız olmalı. Bu sadece Kur’an dersi değil; okul derslerine yardımcı olmak, dil eğitimi, sanatsal faaliyetler ve daha nice hayırlı işler… Bunu tek kişi yapsın da demiyoruz. Öyle hayırlı bir topluluk kurulmalı ki gençlerimiz ne ararsa o topluluğun içinde bulabilmeli. Çok mu şey istiyorum bilmiyorum ama olursa güzel olacağına tüm kalbimle inanıyorum.