Elindeki Sopayı Yavaşça Yere Bırak
Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.
Kadının biri çocuğunu okula yazdırmış ve öğretmene şöyle bir tembihte bulunmuş: “Hocam! Benim çocuk yaramazlık yaparsa yanındaki çocuğa bir tokat vurun!” Öğretmen şaşırmış ve sebebini sormuş. Kadın: “Benim çocuk o kadar hassastır ki yandaki çocuğa vursanız kendine vurulmuş gibi ağlar.” demiş.
Bu bir fıkra… Ama gerçeklik payı da yok değil. Şiddet her haliyle etkiler minicik dimağları…
İlkokula yeni başlamıştım. Öğretmen tırnak kontrolü yaptı ve sınıfın genelinin tırnakları uzun olduğu için sıra dayağı attı. Benim elime hafif vurdu ama o anı hiç unutmadım. Acaba gerçekten bir hatam var mıydı?
Ortaokula geçtim. Beden eğitimi öğretmenimiz de bir sebepten sıra dayağı attı. Dayak sırası bana geldiğinde gülümsedi, göz kırptı ve sopayı elime hafifçe dokundurup çekti. Bunu da hiç unutmadım. Hâlâ ilkinden hüzne, ikincisinden sevince kapılırım.
Sopa ürkütücü bir alet… Eğitimcilere hiç yakışmıyor. Hazır yaz Kur’an kursları açılmışken belirtelim, hocalara hiç yakışmıyor.
Hocam, şimdi sakin ol ve o elindeki sopayı yavaşça yere bırak. Bu çocuklar senden ilim almaya geldi, sopa sesi duymaya değil. Sopan varsa da onu tahtada yazdığın ilmi göstermek için kullan. Bu sopa kırılmaz nar çubuğundan yahut herhangi bir ağacın dalından yontarak elde ettiğin bir sopa olmasın. Mümkünse süslü, renkli, cıvıl cıvıl bir araç olsun.
Masalara vurma mesela onunla. En önde genelde en küçük çocuklar oturur. O küçücük çocuk ağzından çıkacak güzel sözlere odaklansın. Ne zaman masaya “taaakk” sesi geleceğine değil. Anlattığın güzelliklerle irkilt çocukları, tahtaya var gücünle vurduğun sopanla değil.
Çocuğun varsa ve kursa getiriyorsan, ona iyi davran. Desinler ki, demek ki Allah çocuklara böyle değer verilmesini istiyor. Senin vesilenle Allah’ı sevsinler. Çocuğuna ayak bağı muamelesi yapma. Bırak otursun senin masana. Hem her çocuk bilgisiz değil… Sen onları küçük görürsün ama çocuk eve gider der ki “Anne! Galiba hocamız Peygamberimizin çocuklara hiç kızmadığını bilmiyor. Ona öğreteyim mi?”
Dış ülkelerden elçiler geldiğinde Hz. Hüseyin’i kucağına oturtarak onlarla konuşan bir Peygamberimiz var(asv). Demek ki merhamet başka şey, görev başka… Başka çocukların tableti telefonu elinden düşürmediğine, dinle imanla zerre alakaları olmadığına bakarak, sana teveccüh eden çocukları da kendi çocuğunu da aziz tut.
En önemlisi de kendini iş adamı yahut iş kadını olarak görme. Sen davetçisin, Rasulullah(asv)’ın halefisin. Musab b. Umeyr’in, Hz. Aişe’nin varisisin. İlmin kapısı Ali’nin ve âlemlerde en üstün kadın olan Fatıma’nın numunesisin. Allah onlardan da senden de razı olsun.