• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.

Bazen bir yola girersiniz. Bilirsiniz ki o yol yanlış, ama geri dönmeye gücünüz olmaz. Elinizi kolunuzu bağlar yaptığınız yanlış seçim. Yanlış tercihlerin kurbanı onlarca insan görebilirsiniz etrafınızda…

Gücümüzün bir şeylere yetmediği zamanlarda, yanlışlıklar bataklığına saplandığımızda, gidişatı değiştiremediğimiz zamanlarda Allah bize yeniden başlayacak temiz bir sayfa uzatır. Bu salgına bu açıdan bakıyoruz.

Namaz kılmak isteyip de işyerinde kılamama korkusuyla bir türlü başlayamayanlara bir fırsat oldu korona. Evindesin ve namazına niyazına karışacak kimse yok. Kur’an öğrenmek için eskiden kurslara gidilirdi. Şimdi aç bilgisayarı, istediğin seviyede öğren Allah’ın Kitabını.

Hakk’a yönelmek mi istiyorsun? Al sana bir zerrecik sebep… Yalvar, yakar, dualarla yaklaş Allah’a “Bu virüs bana, aileme, sevdiklerime zarar vermesin.” diye. Dualarını secdelerle taçlandır, secdelerini yakarışlarla…

“Olur mu canım öyle şey! Normal zamanda umurunda değildi, şimdi dara düşünce mi hatırladın duayı, namazı?” diyen saptırıcı nefsin fısıltılarını vahiyle sustur. Olur, de. Bak ey nefsim! Allah, peygamberlerini yalanlayan kavimler hakkında ne buyuruyor: “…Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.” (En’am/42)

Ne ilginçtir ki ayette darlık olarak geçen darrâ kelimesi, Hz. Eyyûb’un duasında da geçiyor. Bu öyle bir darlık ki, içinde hastalık var, yoksulluk var, yoksunluk var. Tıpkı dünyaca içinde bulunduğumuz şu imtihan gibi… Seyahat ve eğlence videoları atılmıyor artık sosyal medyaya. Herkes olabildiğince eşit… Şu farkla ki, kimisi villasında kimisi barakasında mahsur…

Peki ya bu şiddetli sıkıntı ve darlık (hastalık) yola getirmezse ne olacak? Rabbimiz En’am 43. ayetle devam ediyor: “Hiç olmazsa verdiğimiz bu musibetler başlarına geldiğinde boyun eğip yalvarsalardı! Fakat kalpleri iyice katılaştı; şeytan da onlara yaptıklarını şirin gösterdi.”

Gezemiyoruz, tozamıyoruz… Telefon başında çürümeyelim yahu! Yüce Rabbimizin yukarıdaki bahsettiklerinden olmayalım. Bari bu musibetle eğilsin biraz başımız öne, kapansın yüzümüz secdeye… Bari bu musibet sebebiyle yaklaşalım, yalvarıp yakaralım Rabbimize…

Ama yok! Sürekli bu salgına müzik yapma çabaları… Musibetle alay etmeler… Hani sanki “Allah’ım bu az, biraz daha büyüğünü gönder!” dercesine cüretkâr hareketler…

Bu musibetten sonra inanıyoruz ki yüzümüze her bolluk ve bereketin kapıları açılacak. Virüsten kurtulup nimetlere kavuşacağız. Çünkü önceki kavimler de böyle olmuş. (Bkz. En’am/44) İşte her şey de o kurtuluştan sonra değişmiş. Nimetlerle şımarıp Hakk’tan iyice uzaklaşanların üstüne inmiş azap… Bırakalım kâhinlerin, bilginlerin, bilmem ne profesörlerinin yakın geleceğe dair söylemlerini. En’am 44. Ayetten daha gerçek ne olabilir?

Rabbim sonumuzu hayreylesin. İmtihanla da nimetle de kendisine yaklaşan kullarından eylesin bizi. Kıyamete kadar gelecek neslimizi de her türlü fitneden korusun. Âmin.