Banttan merkezî ezan tembelliği
Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.
“Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli…” diyor İstiklal Marşı’nda. Ezan önemlidir, değerlidir ancak malumunuz Ramazan ayında daha bir kıymete biner. Ramazan ayında orucun başladığını sabah ezanıyla anlarız. Yılın diğer aylarında imsak vaktinde okunmaz sabah ezanı. Akşam ezanıyla orucumuzu açmamız hasebiyle akşam ezanı daha bir değerlidir sanki. Çünkü boğaz önemli(!)…
Ramazan ayının ilk günleri… Sahurumuzu yapmış ezanı bekliyoruz. Müezzin öyle canlı okuyor ki, “MâşâAllah, midesini doldurmamış.” diye yorum yapmaktan kendimizi alamadık. Yatsı ezanlarında da çok canlı okunuyordu ezan. Ne olduysa bir gün ezanın başa alınmasıyla anlaşıldı her şey. Meğer bizim ezanlar canlı okunmuyor, CD’den çalınıyormuş. Zaten merkezi okunan ezan, ortasından başa dönünce anlaşıldı mesele.
Yıllar önce bir hoca haberlere konu olmuştu. Bu adamcağız ezanı camide okumuyor, evinden cami hoparlörüne bağladığı bir teypten çalıyormuş. Adam işinden olacaktı. Diyanet türlü açıklamalar yaptı, halk galeyana geldi.
Şimdi ne oldu da ezan bütün camilerde merkezi tek bir ezan olarak banttan çalınıyor? Kaldı ki Diyanet’in bunun mekruhluğuna dair fetvası varken: “…Bütün bunlar dikkate alındığında, ses kasetinden yapılan ezanla, sünnet yerine gelmeyeceği için mekruh sayılmıştır.”
Yahudilerin kıskandığı, Hristiyanların ‘keşke bizim de olsaydı’ dediği ezanı dahi okumaktan aciz bir ümmet düşünün. Düşünmeyin hatta, tam karşınızda, her yerde, en yakınınızdaki camide.
Ezan, dünyada susmaması gereken bir güzellik... Dünya döndükçe saniye saniye okunur ezanlar dünyanın her yerinde. Dünyanın yuvarlak olmasının bir güzelliği de bu olsa gerek. Hakk’ın yüceliğinin haykırılması hiç susmaz. Hakk’a davet hiç durmaz. “Haydi felaha, haydi namaza…” seslerini duya duya imansız ölmeye kimsenin mazereti kalmaz. Ancak yüzölçümü büyük illerde bile ezan merkezi okunuyor ve en fazla beş dakikada koca şehirde ezan sesi duruyor. Zaten o da bant yayındı…
Bakın ezan banttan okunuyor madem, hocaefendiler camiye tepegöz koysun, namaz kıldırdıkları CD’yi de bıraksın(!); cemaat gelip düğmeye bassın, ekranın arkasında namaz kılsın(!). Zaten birtakım hocalar tecvid kurallarını ve mahreçleri namazda bile uygulamayacak kadar tembel… Öyle de namaz oluyorsa?
Evimiz caminin karşısında. Geçenlerde bir adam sesleniyor aşağıdan ‘Hocanın evi bura mı?’ diye. Hoca birkaç dakikalığına camiyi açmış, o sırada bir adam elini yüzünü yıkamak için camiye girmiş. Hoca adamı fark etmeyip caminin kapısını adamın üstüne kilitlemiş. Adam avluda bağırıyormuş beni buradan çıkarın diye. Öğle namazı vakti geldi, hoca hâlâ yoktu.
Efendimiz(asv) ataletten Allah’a sığınırmış; sığınmıyoruz. Tembellikten Allah’a sığınmayı dileyemeyecek kadar tembel bir ümmet olduk çıktık. Rabbim geride kalan bir avuç çalışkan Müslümanı korusun. Tembelliği, gafleti, vurdumduymazlığı alsın üzerimizden.