Selam olsun kadın kalanlara
Âlemlerin Rabbine hamd, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz`e salât ve selâm olsun.
Sana da selam olsun işçi, emekçi, emekli, emekleyen ama bir türlü yürüyemeyen kadın… Nasıl yürüyeceksin ki onca ağırlıkla? Elinde iş yerinin, kalbinde çocuklarının, sırtında dünyanın yüküyle ayakta kalmaya çalışıyorsun. En güzel yılların “Kendi ayaklarının üstünde durmalısın!” safsatasını bir farz gibi uygulamaya çalışmakla geçiyor. Ne anneliği tam hissedebiliyorsun, ne hanımlığı… Geçer, az daha sabret, emekli olacak rahata kavuşacaksın, çocukların yuvadan uçunca, torunların olup belin bükülünce...
Sana da selam olsun, kendi ayaklarının üstünde duran kadın! Dik duruşun, kariyerin, karizman, kılık kıyafetinle adeta göz kamaştırıyorsun. Karışanın yok, aile içi bir sorun oldu mu eşine kapıyı gösterebiliyorsun. Evdeki eşyaların çoğu sana ait. Nasıl olsa boşansan nafaka alacak maaşına maaş ekleyeceksin. Evliliğini devam ettirsen de hükümranlığını sürdüreceksin. Peki, sen kendi ayaklarının üstünde dururken, çocukların kimin ayakları üstünde duruyor? Sırtını kime dayıyor ve kimde huzur buluyor körpecik yavrular? Ninelerinde mi yoksa çocuğa asla annesi gibi bakamayacak olan dadısında mı? Saçlarına kimin eli dokunuyor sabahları, kim kahvaltısını hazırlıyor? Annesiz bir sofrada bal da olsa zehir gibi gelir. Annenin elinden içilen sirke bile bal gibidir; şifalıdır, lezzetlidir, mübarektir.
Seni unutmadım anneli ama annesiz çocuk! Kendi çocuğum için ‘iyi olsun, edepli olsun, ahlaklı olsun` diye dua ederken unutmadığımsın. Annenin yerini hiç kimsenin doldurmayacağını biliyorsun. Ama üç yaşına kadar birilerine bağlanmak senin fıtratında var. Kime bağlanırsan bağlan, annenin yerini tutmuyor, öyle değil mi? Kim severse sevsin, annenin bir gülüşü etmez, değil mi? Dünyaları da verseler, annenin kapıdan girdiği andaki kadar mutlu olmazsın, değil mi? İlginç olan bir şey var: Sana bakan bakıcının çocuğuna da başkası bakıyor.
Selam olsun sana, kreşte, evde, bakıcı veya başkaları tarafından hırpalanan ama bunu ifade edemeyen çocuk! Keşke paran olsaydı da annene verip senin için evde çalışmasını isteseydin, öyle değil mi? Sistem böyle işliyor küçüğüm! Asr-ı saadetin hanımefendi sahabeleri yok artık. Çocuklara bakmayı en büyük cihad sayan dinin karşısına paralı kodamanlar dikilmiş, “Dinin vaat ettiği uzaktır; biz size ücreti peşin veriyoruz.” diyorlar. Hayatı pahalandırıp maaşı ucuzlatıyor, insanları kendilerine köle yapıyorlar. Sen de bu çarkın dişleri arasında ezilecek yaşa gelene kadar annesizsin. Sonra zaten alışırsın.
Sana da selam olsun Fatıma(r.a)`yı sürekli anlatan ama yaşamayan Müslüman kadın! O Fatıma ki, Rasulullah(asv)`ın ‘ehl-i beytimdendir` dediği Selman-ı Farisi iki işten biri için yardım etmek istediğinde; “Siz şu unu öğütün. Çocuğuma bakmaya ben daha layığım.” demiş de Hüseyin`ini kucaklayıvermişti. Sen insanları irşad ederken çocuğun kimin ellerine teslim? Televizyonun mu, internetin mi, çevrenin mi?...
Selam olsun kadın olan, kadın kalan ve kadın kalmaya çalışan tüm canlara… Yine selâm olsun, çalışmak zorunda kalıp da erkekleşmeyenlere, kadın kalma mücadelesi verenlere…