• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bangladeş'te 1 Temmuz'da öğrencilerin başlattığı protestolar, ülke genelinde bir halk direnişine dönüştü ve halkın bu direnişine daha fazla dayanamayan İslam düşmanı Laik Şeyh Hasina, çareyi Hindistan'a kaçmakta buldu. 15 yıldır iktidarda olan ama yaşanan sefalete çözüm getiremeyen zalim Şeyh Hasina, sırtını dayadığı ülkelerin de desteğiyle birçok Cemaat-i İslami önderini şehid etmişti. 2017 yılında Bangladeş ziyaretimizde bizler de halkın üzerindeki baskı ve korkuya şahid olmuştuk.

Şeyh Hasina, Bangladeş'in ilk Başbakanı ve Devlet Başkanı olan Şeyh Mucibur Rahman’ın kızıdır. Babası da 1975 yılında böyle bir Ağustos ayının 15’inde askeri bir darbeyle devrildi ve ülkede bulunan aile fertleri ile birlikte öldürüldü. Şeyh Hasina ve kız kardeşi Almanya’da oldukları için kurtuldu. Şeyh Mucibur Rahman’ın da Bangladeş'in sorunlarını çözmekte başarısız kalmasının yanı sıra, giderek daha baskıcı bir yönetim kurması, onun için sonun başlangıcı oldu.

Şimdilik Bangladeş'te Nobel ödüllü Dr. Muhammed Yunus'un liderliğinde geçici bir hükümet kuruldu. Umarız ki gelecek olan yeni yönetimler yaşananlardan dersler alır ve halkın dini değerlerine düşmanlık etmekten vazgeçer, başka ülkelerin esaretinden kurtulup halktan yana tavır alır ve ülkenin sefaletine çözüm bulmaya çalışırlar.

Sırtını halka değil de emperyalist ülkelere dayayan kukla yönetimler ve yönetimde yer alan saltanat ve para düşkünü sadist liderler, zalimlerin en vazgeçilmez tercihleridirler. Kendi yapamadıklarını bu tür kuklalara rahatlıkla yaptırabilmekte hem ekonomik ve askeri kayıp hem de olası bir yenilgi ile prestij kaybı yaşamaktan kurtulmaktadırlar.

Bu kukla yönetimler, sırf iktidarlarını sağlamlaştırmak uğruna emperyalist güçlerden gelen direktifler doğrultusunda kendi halkını ezmekten, açlığa duçar etmekten hiç mi hiç sıkıntı duymamakta; bir yandan başkaldıranları ezmek ve potansiyel tehlikelere gözdağı vermekten, öte yandan uşaklığını yaptıkları süper güçlere şirin görünmekten egoistçe ve sadistçe bir haz duymaktadırlar.

1967’de işgalci israil’e karşı başarısız olurken ihvana karşı aslan kesilen Mısır’ın Diktatörü Cemal Abdunnasır, Şehid Seyyid Kutub gibi öncüleri saltanatı için bir tehdit olarak görüp katletmiş ama sadece 4 yıl sonra zelil bir halde ölmüştür. Yerine geçen Enver Sedat işgalcilerle anlaşma yoluna giderek en büyük ihaneti sergilemiş, ancak bu ihanetinden dolayı kahraman Şehid Halid İslambuli tarafından öldürülmüştür. Akabinde gelen Hüsnü Mübarek de kukla rolünü on yıllarca sürdürdü. Mısır İslami hareketlerine karşı baskı uygulamak suretiyle koltuğunu koruma gayreti içerisinde oldu ama onun da akıbeti zilletten öte olmadı.

Ama kuklalar hiç bitmedi ve yenisi derhal bulundu. Mısır’da halk devrimi ile birlikte yapılan seçimlerde başa gelen Müslüman Kardeşlerin adayı Şehid Muhammed Mursi, batı ve kukla ülkelerin desteği sonucu, Sisi öncülüğünde bir askeri darbe ile görevinden uzaklaştırıldı.

Oysa tarih boyunca halkına ve davasına ihanet edenler, gün gelmiş sığındıkları efendileri tarafından bir paçavra misali atılmışlardır. Bir dönem dünyevi zenginlik ve sefahatin zirvelerinde bulunsalar da bu zirvelerden tepetaklak olup zillet çukurlarına yuvarlanışları bir ibret tablosudur. Bugün İslam’a, Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya ve Gazze’ye ihanet edip zalimlere sadakat göstermeye çalışan Sisi, Bin Zayed ve Bin Selman, Kral Abdullah gibi kukla yöneticiler; Enver Sedat, Saddam, Kadirov, Bin Ali ve Mübarek gibi liderlerin akıbetini hiçbir zaman unutmasınlar. Bilsinler ki, zulümle abad olamamış bu hain ve tiranlar gibi kendileri de abad olamayacaklardır. Zira şu ayet, tüm zalimlerin sonunu haykırmaktadır: “Zulmedenler, yakında nasıl bir inkılâpla devrileceklerini göreceklerdir.” (Şuara 227)