Hassas Süreçlerde Eleştiri Olur mu?
Aksa Tufanıyla başlayan izzetli direniş ve işgalcilerin vahşi saldırıları devam ederken, kâmil bir iman ve güzel bir sabrın sahibi örnek lider İsmail Heniyye’nin şehadeti tüm yürekleri burktu. Ömrünü Kudüs davasına adayan Heniyye’nin şehadeti, hain ve zalimler dışında tüm dünyada hüzne sebep oldu. Ama Allah’ın izniyle nice liderini feda etmiş olan HAMAS’ın mücadelesi bitmeyecek ve devam edecektir.
Ancak yaşanan acılarda tüm tel’in ve nefretimizi ABD, Batı ve işgalcilere yağdırırken; ihmal ve kusuru olanların da samimiyetle eleştiri süzgecinden geçirilmesi gerekmez mi? Düşmanlık da yapmadan, kusursuz da görmeden orta bir yol takip edilemez mi? Böyle bir bakış mücadeleye zarar mı verir, yoksa katkı mı sağlar?
Doğruyu, iyiyi elemek ve ayırmak anlamında kullanılan “eleştiri” kelimesinin Arapça karşılığı “nakd” kökünden gelen “tenkid”dir. Anlamı da gerçek parayı sahtesinden ayırma, yani saflaştırma ve arındırmadır. Bu niyetle yapılan eleştirel bakıştan korkmak, ürkmek ve hatta saldırmak, asla çözüm değildir. Bu anlayışla yapılmayan ve insaftan yoksun bir değerlendirme, zaten eleştiri anlamı taşımaz ve samimi değildir.
Halisane eleştirileri bile “düşmana yönelmek lazım”, “zamanı değil”, “hassas süreçte bu yapılmaz” gibi karşı çıkışlarla durdurmak, yanlış ve eksikliklerden arınmanın önündeki en büyük engeldir. Peygamberlerden bile sadır olan “zelle”lere karşı yapılan ilahi uyarılar, yapılan amel ve eylemleri kemale erdirme ve en iyisine yönlendirme gayesi taşır.
Hassas dönem dikkate alınacaksa, İslam’ın ilk yılları varlık-yokluk mücadelesi açısından en hassas dönemdi. Ve yeryüzünde Allah Resul’ü (sav)’den daha kıymetli, daha şerefli hiç kimse yoktu. Ama müşriklere yaptığı tebliğ esnasında Kutlu Nebi, âmâ olan Abdullah İbn-i Ümmü Mektum hususunda, Abese suresi ile ikaz edildi. Dönem oldukça hassas ve muhatap Allah Resul’ü olmasına rağmen bu ikaz yapıldı. Benzer uyarılar; Bedir esirleri, Tebük’te münafıklara verilen izin, münafıkların cenaze namazının kılınması gibi olaylarda da yaşandı.
Bu uyarılar, Kur’an ayetleri ile kıyamete kadar tüm mü’minler için önemli dersler taşıyor. O hassas süreçte ashabın da hataları gizlenmedi ve es geçilmedi, zira “hakkı batıldan ayıran” Furkan vasfıyla Kur’an; arındırmayı, saflaştırmayı ve kemale erdirmeyi hedeflemektedir.
Aliya İzzetbegoviç “Ben olsam Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere eleştirel düşünme dersi koyardım. Batı’nın aksine Doğu, bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.” demektedir. Eleştirel bakış belki acıdır, zordur ama eleştiri kültüründen mahrumiyet ise nice zafiyetin temel kaynağıdır. Yine Aliya’nın “Acı olan gerçekler ilaç olabilir” sözü, acı da olsa gerçeklerle yüzleşmek gerektiğini ifade etmektedir.
Zulmeden zalim elbette hedefte olmalıdır, ama yaşatılan zulümde Müslümanın hata ve kusurları da göz ardı edilmemelidir, aksi halde peşinden yeni zulümler ve acılar gerçekleşecektir. Eve giren hırsız tabi ki hedefte olmalıdır, ama kapıyı açık bırakan ve buna sebebiyet verenin de göz ardı edilmesi, yeni hırsızlıklara kapı aralayacaktır. Hata edenin tenkid edilmesi, hedefteki düşmanın göz ardı edilmesi anlamına gelmez.
Allah (cc), Sevgili Habibi (sav) üzerinden bir anlayış ve şuur verirken; hiçbir devlet, grup ve şahıs bundan azade olamaz. Hele ki yapılan hata veya ihmal; kutsal bir davanın ve büyük bir mücadelenin ciddi kayıplar yaşamasına ve önemli darbeler almasına sebebiyet veriyorsa, bu durumda çok daha mühim adımlar atılması ve bu darbelere karşı samimiyetle tenkidlerin yapılması daha da önem arz etmektedir.
Aksi halde daha büyük darbelerin ve kayıpların yaşanması kaçınılmaz olur.