Muhammed Mursi, Sisi ve 3 Temmuz Darbesi
Mısır’ın meşru seçimlerle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi iktidarına karşı Sisi öncülüğünde yapılan darbenin üzerinden 11 yıl geçti. Yaşanan katliam ve vahşet asla unutulmadı, ama maalesef geçen süre zarfında diktatörler amaçlarına ulaştı ve normalleşme süreçleri ile birlikte iktidarlarını pekiştirdiler.
Müslüman Kardeşler ve Muhammed Mursi’nin 30 Haziran’da başlayan iktidarı ile hem Mısır, hem de Gazze için İslam ümmetinde büyük bir sevinç; küfür ve uşaklarında ise hayal kırıklığı vardı. Zira Mısır oldukça önemli bir ülkeydi. Gazze’nin tek nefes aldığı Refah sınır kapısı da Mısır’a açılıyordu. ABD, İsrail ve bazı Arap ülkelerinde ise panik başladı, zira güçlü bir Mısır ve buradan güç alacak bir Gazze, onlar için büyük bir tehditti. Bu durumu sözde en yetkili siyonist ağızlar da ifade ediyordu.
Türkiye’yle müttefik güçlü bir Mısır, öte yandan aralarında ihtilaflı konular olsa da iki ülkenin Ortadoğu’da İsrail’e karşı İran’la birlikte üçlü bir şekilde hareket etme ihtimali, söz konusu devletleri ciddi anlamda ürküttü.
Mısır’da ülke içinde de önemli dinamikler vardı. Ordu, bürokrasi ve bazı iş adamlarının iktidarı kaybetme ve yıllardır yapılan yolsuzlukların ortaya çıkma korkusu hâkimdi. Yani eski diktatör rejimden fayda sağlayan tüm taraflar Mursi iktidarına karşı duruyordu. Bunlar, aynen Türkiye’de 28 Şubat sürecinde yaşanan olaylarla benzerlik gösteriyordu.
İşte bu panik hali ile planlar icra edildi ve darbe için taşlar döşenmeye başlandı. Darbenin hemen öncesinde Mayıs ayında başlayan Gezi olayları, aslında yakınlaşan Mısır ve Türkiye ittifakına karşı önce Türkiye’deki darbe hazırlıkları gibiydi. Sonrasında 15 Temmuz’da daha büyük bir hazırlıkla yapılan darbe girişimi istenen neticeye ulaşamadı. Son Kayseri olayı meselesinde mülteci karşıtlığı üzerinden yapılan provokasyon ve anarşi ortamı da aynı amaçları taşıyor.
Ancak Mısır’daki 3 Temmuz darbesi maalesef amacına ulaştı. Rabia Meydanı başta olmak üzere binlerce insanın katledilmesi, iktidar hırsının vahşi yüzünü gösterdi. Böylece tüm kesimlere bir gözdağı verilirken, öte yanda her zamanki strateji ile bu zulmün mimarı olan Sisi de halk tarafından devrilme korkusu ile efendilerine daha fazla bağlandı. Ayrıca çöken ekonomik yapıya karşı destek olmak suretiyle de bağlılık perçinlendi. Ayrıca Batı, güçlü bir Türkiye’ye karşı kendilerine bağlı bir Mısır’a oldukça önem vermiştir.
ABD öncülüğündeki 15 Temmuz’da Türkiye, sonra Venezüella ve daha geçen günlerde Bolivya’da yaşanan darbe girişimlerinin akamete uğraması oldukça önemlidir. Özellikle de güçlü bir liderlik öncülüğünde Türkiye’de başlayan ve en son Bolivya’da da sokağa çağrılan halkın darbeye karşı konumlandırılması, ABD öncülüğündeki bu girişimlerin başarısızlığında önemli etkenlerdendir. Öte yandan liderin tutsak edilmesi de darbelerde önemli bir başarı unsurudur. Ancak Mısır’da ordunun bu kadar vahşileşeceği asla düşünülemedi ve bu nedenle de direniş mutedil bir çizgide yapıldı. Ama bu şekilde sokağa çıkan on binlerce insan darbeyi engelleyemedi. Bunun da halkın kritik ve stratejik noktaları ele geçirmekten ziyade, sadece meydanlara yönelmesinden kaynaklandığı düşünülüyor.
İhvan’ın Cemal Abdünnasır tecrübesi var olmasına rağmen Sisi’nin Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı yapılması da önemli bir unsur olarak görüldü. Muhammed Mursi’nin Sisi’ye karşı uyarıldığı, ancak maalesef kararda bir değişimin olmadığı da iddia edildi.
Neticede takdir Allah’ındır ve asla boyun eğmeyen nice mü’min meydanlarda ve Muhammed Mursi de zindanda şehid edildi.
Yaşananlardan ders alınması ümidiyle tüm şehidlere rahmet diliyor ve Üstad’ın diliyle haykırıyoruz; “zalimler için yaşasın cehennem.”