• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Gazze vahşeti yedi aydır devam ederken, İslam ümmetinden yükselen tepkiler kısmen varlığını korumakta, ama günlerdir ABD üniversitelerinde başlayan protestolar ve polisin gösterdiği şiddet gündeme oturmuş durumda.

Ancak tam da ateşkes müzakerelerinin yapıldığı ve HAMAS’ın olumlu adımlar attığı bir süreçte, maalesef Siyonist çete yine vahşi yüzünü gösterdi ve Refah’a saldırı başlattı. Yine şehitler ve yine yaralılar… Bu kadar pervasız ve umarsız bir topluluğun kitabında barış ve huzura dair kavramların olmadığı bir hakikat. Bundandır ki onlar da tek dertleri olan dünyada hiçbir zaman huzur yüzü göremeyecekler, her daim bir korku ve endişe içinde bir hayata mahkûm olacaklardır.

İşte bu acımasız azgınlara karşı ABD Üniversitelerinde yapılan protestolar gündem oldu. Özgürlükler ülkesi olarak övünen ABD, özgürlük heykeli ile de bunu sembolize etmektedir. Ancak cahiliyenin helvadan putları gibi yeri geldiğinde bu putlarını yemekten ve yok etmekten geri kalmamaktadır. Özgürlükler, sadece inancın ve kutsalların çiğnenmesi sürecinde akıllarına gelmekte, kendi sözde değerlerine karşı özgürlüklere ise asla tahammül göstermemektedirler.

Kendi halkından vicdan sahibi cesur yüreklerin Gazze'deki vahşete karşı yükselen seslerine tahammül gösteremeyen ABD, halk karşısında çaresiz kalıyor. Zira halkın önünde hiçbir gücün duramayacağına bir kez daha şahid oldu dünya. Yeter ki direniş, sabırla devam etsin.

Uygulanan baskı ve şiddet ters tepti ve protestolar domino etkisi ile Avrupa üniversitelerine de sıçradı. Korkunun ecele faydası yok ve sonuç ne olursa olsun, bu protestolar halkın zihninde yer edinecek, er ya da geç Batı insanı gerçeklerle yüzleşecektir.

Bu protestolarda birçok öğrenci disipline verilmeyi, hatta okuldan atılmayı ve tutuklanmayı göze alarak eylemlerde yer almakta. Columbia Üniversitesinden ihraç edilen bir öğrenci velisinin şu sözleri dikkate değer doğrusu: "Benim için bu karar, 10 doktora derecesinden daha değerlidir."

Belki İslam ehli değil ama vicdan ehli olan ve işgalcilerin buldozerleri ile katledilen Rachel Corrie gibi tüm bu cesur yürekler, Asr-ı Saadet döneminde müşrikler tarafından vahşice uygulanan ambargo yıllarında, Müslümanlarla beraber iman ehli olmayan bazı kabile üyelerinin de aynı ambargoya tabi tutulmalarını ve buna karşı gösterdikleri duruşu hatırlatıyor.

Kutlu Nebi’nin (s.a.v.) kutlu davasını engelleyemeyen müşrikler, daha acımasız bir yöntem kullandılar ve 3 yıl boyunca Haşim ve Muttali oğullarını Müslüman olsun olmasın vahşi bir ambargoya tabi tuttular. Bir yanda iman ehli olmasalar bile açlık ve yokluk pahasına müminlerle beraber olanlar, öte yanda amca Ebu Leheb’in ambargoyu uygulayanların safında yer alması ve hatta Müslümanlara mal satmak isteyenleri engelleme çabası...

Bu olaylarla bugünü anlamak daha kolay oluyor. İman ehli olmasına rağmen ümmete ve Kudüs’e bigâne kalanlar, öte yanda vicdan ehli gayrimüslim protestocular...  Bilge Lider Aliya’nın şu sözleri daha iyi anlaşılıyor: “Allah'ım hatalıysam affet beni, ama iyi bir Hristiyan'a kötü bir Müslümandan daha çok saygı gösteriyorum”

Dileğimiz, bu vicdan sahibi insanların Müslüman olması veya Üstadın iman etmemiş olma senaryosu üzerinden Kutlu Nebi’yi (s.a.v) koruyan ve kollayan amcası Ebu Talib için söylediği şu akıbete ulaşmalarıdır: “Allah (c.c) kıyamet gününde belki cehennem içinde bir cennet yaşatır.”