• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Peygamberimiz (s.a.v)’in gönderildiği dönem, Doğu Roma (Bizans) ve İran (Sasani) dünyanın iki süper gücü olarak sürekli mücadele halinde olan imparatorluklardı.

Miladi 613-614 yıllarında Mecûsî olan İran ile Hıristiyan olan Romalılar arasında bir savaş yaşanmış ve İranlılar galip gelmişlerdi. Putperest olan Araplar, Mecûsî olan İran’ın Ehl-i kitap olan Hristiyanlara karşı muzaffer olmasına sevinmiş ve kendilerinin de Müslümanlara karşı galip geleceklerini iddia etmişlerdi. Müslümanlar ise bu duruma üzülmüş ve bu süreçte Rum Sûresinin şu ayetleri nazil olmuştu:

“Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekler. Eninde sonunda Allah’ın dediği olur ve o gün müminler sevinecekler.” (Rum Sûresi, 2-4)

Bu ayetlerle birkaç yıl sonra Romalıların İranlıları yeneceği haber verilmiş ve mü’minlere moral olacak olan bu zafer, birkaç yıl içinde gerçekleşmişti. Hatta aynı günlerde Bedir zaferi de tecelli etmiş ve mü’minler iki sevinci bir arada yaşamışlardı.

Bir yanda Bedir zaferi, diğer yanda İslam’a karşı savaşan güçlerin moralini bozacak, güçlerini dağıtacak ve mü’minlere moral olacak gelişmeler...

İran’ın İsrail’e yaptığı “Gerçek Vaad” operasyonu sonrasında çok farklı yorumlar ve değerlendirmeler yapılmaktadır. Burada olması gereken; ne körü körüne bir övgü, ne de bir tenkittir. Olayları ümmetin maslahatı adına en doğru şekilde anlama gayretidir önemli olan.

Rum sûresi kapsamında genelde tüm Filistin’de, özelde ise Gazze’de vahşetin mimarları olan işgalcilerin ayağına değecek her taşın mazlumlar adına mutluluk verici olduğu bir hakikattir. Ancak söz konusu operasyonun günler öncesinden adeta duyurulması, hatta İran Dışişleri Bakanının ifadesiyle yapılacak saldırı ile ilgili ABD’nin bilgilendirilmesiyle nasıl bir stratejik amaç gözetildiğini merak etmemek de mümkün değil. Öte yandan operasyonun başarılı bir şekilde neticelendiği ve sonlandırıldığına dair beyanların tatmin edici olduğu da söylenebilir mi? Burada Aksa Tufanının siyonist işgal rejimi için yıkıcı etkilerini hatırlamak yerinde olacaktır. Aksa Tufanının işgalciler açısından bu kadar sarsıcı olması, aylarca yürütülen gizli hazırlıklar ve ansızın yapılan saldırı ile gerçekleşmedi mi? Ümmetin izzetle ve iftiharla savunduğu ve sahiplendiği Aksa Tufanı, bu yönüyle başka harekâtlar için de güzel bir örnek ve ölçü olamaz mı?  

Öte yandan ateş, acı ve katliam düştüğü yeri yakıyor. O nedenle meseleye Gazze üzerinden bakmak daha doğru olacaktır. HAMASın açıklaması, "İran'ın işgalci siyoniste karşı yürüttüğü askeri operasyon doğal bir tepkidir. Şam'daki İran konsolosluğunun hedef alınması ve burada bazı Devrim Muhafızları liderlerinin öldürülmesi suçuna karşı hak edilmiş bir yanıt olarak görüyoruz." ifadesi ile sınırlı kalırken, açıklamada Aksa Tufanı’na destek çağrısı yapıldı. Ayrıca basına da yansıyan ve görüşlerini paylaşan bazı Filistinliler operasyona destek verirken, bazıları da saldırıyı sadece İran'ın onurunu koruma girişimi olarak gördü ve Filistin halkının bedel ödemeye devam ettiğini vurguladı.

İşte, yorumlar bu şekilde olurken ümmet olarak en büyük arzumuz; Kudüs, Mescid-i Aksa ve Gazze konusunda tüm İslam ülkelerinin bu davayı samimiyetle sahiplenmeleri ve mazlumlara hakkıyla hami olmalarıdır.