İ’yd (Bayram): Sevinç mi? Keder mi?
Bugün Ramazan bayramı, öncelikle tüm İslam âleminin bayramını tebrik ediyor, ümmetin huzur ve selamete kavuşacağı bayramlar diliyorum. Türkçe’de “bayram” kelimesinin Farsça “bezm-i râm”dan bozma olan “bezrâm”dan geldiği ifade edilir. Anlamı da “sevinç ve eğlence günü” demektir.
TDV İslam Ansiklopedisine göre bayram kelimesinin Arapça’sı ise “i’yd”dir. "İ’yd", "avd" kökünden türemiş ve "tekrar dönmeyi" ifade eden bir kelime olup, “âdet halini alan ve tekrarlayan sevinç veya keder günü” anlamında kullanılmaktadır.
Evet, bizler “i’yd” kavramını sadece tekrarlayan sevinç günleri olarak bilsek de, aslında tekrarlayan keder günü için de kullanılmakta imiş. Peki sevincin sebebi nedir? Ramazan ayının son bulması mı, yoksa oruç imtihanının bitmesi mi? Elbette ki hayır… Sevincin asıl sebebi, müminlerin Ramazan ayında Rablerini razı etme cehdi ve manevi kazanımlarıdır. Lakin bugünler bazıları için zahiren sevinç olsa da, manen keder günleridir. Zira gafletle geçirilen Ramazan’ın sonunda, büyük bir rahmet ve lütfun mahrumiyeti içerisindedirler.
Öte yandan, yıllardır Ramazan ve bayramlar Filistin ve Gazze için de keder günlerine dönüşmektedir. Hele ki bu Ramazan ve bayramda Gazze’de yaşanan kederin bir tarifi yoktur. Ancak onların kederi sadece dünyaya has olup, manen bayramların zirvelerindedirler. Teslimiyet bayramları, şehadet bayramları ve cennet bayramları…
“İ’yd” kelimesi “me’ad” ile de aynı kökten gelir ve Ahirete “herkesin dönüp varacağı yer” olması hasebiyle “me’ad” denilmektedir. Bu anlamda Ahiret, nasıl ki kimileri için kurtuluş ama kimileri için hüsran olacaksa, aynı şekilde tekrarlanan “i’yd”, yani bayramlar da birileri için izzet ve sevinç günleri, birileri için ise zillet ve keder günleri olmaktadır. Acaba bu Ramazan Rabbimizi razı edebilme gayret ve cehdimiz bizi de şerefe layık kılmakta mıdır?
Ramazan ayının elbette çok hikmetleri vardır, ama en büyük hikmetlerinden biri de ümmet olma şuurunu kazanmak, mazlum ve mahrumları gözetmek değil midir? Rabbimizin açlığımıza ihtiyacı yoktur, ama açlık ve yokluk içindeki mahrumların halini anlamamıza dair çok yüce bir dileği vardır. Ümmetin izzetini ayakta tutan mazlum Gazze gibi yaşadıkları vahşetler karşısında hem ümmetin desteğine aç, hem de bir lokma ekmek ve bir yudum suya muhtaç bir halkı görmeden, duymadan Ramazan’ı geçirenler, acaba nasıl bir bayram ve sevinç gününe kavuşmayı umuyorlar?
Ümmetin davası olan Kudüs ve Mescid-i Aksa için canlarını, ciğerparelerini feda eden Gazze’ye kör ve sağır kesilip, yaşanan vahşete karşı göz ve kulak orucu tutanlar, acaba bu sevinç ve mutluluk günlerini hak ediyorlar mı? “İ’yd”e bu şekilde ulaşanlar, “me’ad” gününde nasıl bir hesabı umuyorlar acaba?
Bilinmelidir ki, asıl sevinç ve mutluluklar dıştan değil, içten yaşananlardır. Yani yüreklerde yaşanan mutluluklardır aslolan, velev ki gözler yaşlı ve yüzler gülmese de… İşte bunu da ancak mazlum ve mahrumlara sahip çıkan, onları düşmana karşı yalnız bırakmayanlar hak ederler. Mazluma bigâne kalanlar ve dahi düşmana dolaylı veya direkt destek sağlayanlar, bu bayram lütfuna ve sevincine layık olurlar mı acaba?