Sivil, Yerli ve Değerlerimizle Uyuşan Bir Anayasa
Değerlerine karşı yabancı, kutsallarından uzak, sözde çağdaş geçinen ve bir o kadar çağın dışında kalan zavallılar.
Halkın inancına hakaret etmeyi ilericilik olarak zan eden ve bir o kadar gerici sözde çağdaşlar!
Çatışmacı yaklaşım üslubu ile değerlerimize saldıran sözde özgürlükçü geçinen ve özgürlüğe pranga vuran despotlar!
Halka rağmen halk için diyerek, toplumu bir gecede cahil bırakabilecek kadar, basiretsiz ve Avrupa hayranı satılık ruhluların despotizmine şahit oluyoruz ne yazık ki.
Çağdaşlık ve ilericiliği, teknolojik gelişmelerden değil de Avrupai yaşam tarzında arayan bu güruh, sürekli halkın yaşam şekline müdahale etmiştir.
On binlerce insan kılık kıyafetinden dolayı, şark istiklal mahkemelerinde idam edildi.
On yıllarca halkın giyim kuşamına müdahale edenler, 28 şubat sürecinde üniversite kapılarında başörtüsünden dolayı öz yurdunda garipsini yaşattılar.
Camilerin kapılarına kilit vuruldu.
İnsanların inançlarını özgürce yaşamalarına müsaade etmek bir yana ben Müslümanım demeyi bile neredeyse suç sayabilecek kadar ileri gittiler.
Peki, şu an ne durumdayız?
Evet, insanlar kılık kıyafetlerinden dolayı belki şu an yadırganmıyor. Ama başörtüsüne anayasal güvence getirilmediği sürece bu sorun başka bir iktidar döneminde yine halkın karşısına çakacaktır.
Şimdiden bunun provasını bile yapmaktan geri durmuyorlar.
Hem de yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i hafife alabilecek kadar cüretkar ve pervasızca.
Şimdi de hadsizliklerini, edepsizliklerini gizleme ihtiyacı bile hissetmeden açık bir şekilde kutsallarımıza ve değerlerimize dil uzatabiliyorlar!
Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e edepsiz ve sınır tanımayan sözler sarf ediliyor!
Buna karşılık, yasal olarak bir yaptırım beklerken, o da yok ne yazık ki!
Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan ülkemizde, din, inanç ve değerlere karşı yapılan hadsiz saldırılara karşı yasal tedbirler alınmıyor maalesef!
Bu da gösteriyor ki bu ülkede muhafazakar kesim iktidar sahibi olabilir, ancak muktedir olamaz…
Bunu bilen ve farkında olan bu azgın güruh çekinmeden ve pervasızca bir Yunan gibi bir Fransız gibi bir İngiliz gibi toplumun inancına ve kutsallarına hakaret etmekte ve ağzına ne geliyorsa söyleyebilmektedir.
Bu ne aymazlık, bu ne kendini bilmezlik, bu ne edepsizlik!
Atalarımız kurtuluş savaşında Allah, Allah diyerek savaştılar, Kur’an’ın ayetlerine sarılarak.
Sonuç ne oldu?
Geldiğimiz nokta, maddi yönden savaşı kazandık, ülke kurtuldu.
Ancak ülkedeki Yunan, Fransız, Alman ve İngiliz ruhlular ve köleler içerde kaldı.
Yüce ve kutsal kitabımıza hakaret edenler, kimden ve nereden cesaret alarak bu hadsizliği yapma cüretini gösterebiliyorlar?
Bunun etraflıca araştırılması gerekir. Ayrıca kutsallarımızı yasal düzenleme ile koruma altına alma gibi bir yükümlülüğümüz olmalı.
Bizler bu yükümlülüklerimizi yerine getirmedikçe, dinsizliği siyasete alet eden Avrupa kölesi müptezellerden ülkenin ve halkın çekeceği var demektir.
Cehaletin bu kadarı da olmaz, olamaz?
Değerlerimize, kutsallarımıza pervasızca saldırmanın kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur.
Kur’an ayetlerine yakışıksız sözlerle saldırıp, mezhebi ve ayrılıkçı fitne ateşini yakmak, ülkede bir kaos oluşturmak.
Kalan bir yudum huzurumuzu kaçırmak… Amaç bu.
Neden sürekli dine ve kutsallarımıza saldırıyorlar?
Söyleyelim, “sizler bu ülkenin sahibi değilsiniz! Bu ülkenin sahipleri bu ülkenin değerlerine savaş açan Avrupa’ya kölelik yapan satılık ruhlulardır!” Söylemek istedikleri tamı tamına bu.
Türkiye’nin yeni yüzyılında yapılması gereken en büyük devrim, ruhunu Avrupa’ya satmış olan satılık ruhlulara karşı, özgür ruhluları iktidar ile birlikte muktedir yapmaktır.
Özgür ruhlular iktidar olsalar dahi muktedir olmadıkları sürece, bu köle ruhlular sürekli ayak bağı olmaya, ülkeyi gerilere götürmeye, darbelerden medet ummaya devam edeceklerdir.
Peki, ne yapmak lazım?
Tâbi ki sivil, yerli ve değerlerimizle uyuşan bir anayasa.
Çözüm; bu sivil anayasada değerlerimizi, kutsallarımızı koruma altına alacak maddelerin getirilmesi.