Suriye baharı neden gecikiyor?
Arap baharı denilen sürecin treni Suriye durağında bir yılı aşkın bir süredir yerinde duruyor. Tunus`tan hareket eden tren uğradığı bütün duraklarda Suriye`deki kadar gecikme yapmadı. Suriye`de işlerin Tunus, Mısır, Libya ve Yemen`deki gibi sonuçlanmamasının elbette maddi ve manevi sebepleri vardır. İşin manevi boyutunu tamamen bilemesek de, ilahi şeriata muhalif tavır ve girişimlerin sonuç üzerinde önemli bir etki oluşturduğunu unutmamak lazım.
Biz bu yazımızda Suriye`de devrim ve direniş hareketini engelleyen ve gecikmesine neden olan maddi bazı sebeplere işaret etmek istiyoruz. Bir yılı aşkın bir süreden beri akan onca kana rağmen diktatör rejim hala içerde ve dışarıda kendisine sağladığı bazı desteklerle ayakta kalmayı sürdürebiliyor. Rejimi destekleyen bu unsurlar zayıflamadıkça veya ortadan kalkmadıkça rejimin kısa vadede düşme ihtimali de görünmüyor. Özellikle Mısır ve Libya devrimlerini göz önünde bulundurarak meseleye baktığımızda Suriye rejiminin neden hala yıkılmadığını daha kolay anlayabiliriz. Uzun süren mücadele ve oluk gibi akan kana rağmen rejimi ayakta tutan önemli bazı nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
Muhalefet güçlerinin zaaf ve zayıflıkları: Zalimleri ve diktatörleri güçlü kılan bizzat sahip oldukları silah ve ordular değil, muhaliflerin dağınıklığı ve zayıflığıdır. Muhalefetin tek yumruk olduğu Afganistan`a baktığımızda işin önemi daha iyi anlaşılır. Dünyanın en büyük ordusuna ve en üstün askeri teknolojilerine Taliban tek başına karşı durabilmektedir. Suriye muhalefeti ise hem içerde hem de dışarıda istenen seviyede etkin bir birlik oluşturamamıştır. Muhalefet içeride rejimi temelden sarsacak çapa ulaşmış değil. Suriye halkının henüz çoğunluğu rejime karşı harekete geçmiş değil. Ülkenin önemli iki kenti Şam ve Halep suskunluğunu hala korumaya devam ediyor. Humus, Hama ve Dera gibi nisbeten küçük yerler ile kırsal coğrafyada varlık gösteren direniş, ülkenin kalbi mesabesindeki Şam ve Haleb`e ulaşmadıkça rejim ayakta kalmayı sürdürebilecektir. Muhalefetin önemli zaaflarından biri de, her kesimden kitlelere ulaşmayı başaramamış olmasıdır. Farklı etnik ve mezhebi kimliklerin varlığını kendi zulmünü sürdürmek için istismar edip kullanan Esad rejimi, direnişi bu noktada zayıf yakalamıştır. Değişik etnik gurup ve farklı mezheplerin bazısı rejim saflarında kalmayı tercih ederken, diğer bazıları da muhalif güçlere katılmayı düşünmemişler veya muhalefet bu geniş kitlelere ulaşamamıştır. Mısır ve Libya örneklerine baktığımızda halkın kahir ekseriyeti kısa sürede rejime karşı duran safta yer almış ve bu durum diktatör rejimleri korkutarak düşme süreçlerini hızlandırmıştı.
Rejimi oluşturan ana unsurlarda önemli bir çatlağın hala oluşmuş olmaması: Gerek ordu gerekse diğer önemli kurumlarda dengeleri sarsacak istifa ve ayrılmalar henüz gerçekleşmedi. Oysa devrimlerin başarılı olduğu ülkelerde ilk dönemlerde önemli istifa ve ayrılmalar yaşanmıştı. Esad`ın çevresini kuşatan Nusayri kadroda bir çatlak oluşmadı. Sünni kesime ait asker ve subayların ise silahsızlandırıldığı ve bir tür tecrit ortamına alındıkları gelen haberler arasında. Ordudan ayrılan ve Suriye Özgür Ordusu adıyla karşı bir güç oluşturan muhalif askerler ise yeterli sayı ve mühimmata sahip değiller. Bu silahlı guruba dışarıdan da önemli bir silahlı yardım yolu hala açılabilmiş değil.
Dışarıdan Suriye rejimine devam eden desteğin sürmesi: Amerika ve batı başta olmak kaydıyla bütün dünya Arap baharı denilen halk hareketlerine korku ve kuşku ile baktı ve bu bakış açısı hala devam ediyor. Arap baharının meydana getirdiği tsunami dalgasının eninde sonunda kendilerini de vuracağından korkan ülkeler olaylara ya seyirci kaldı, ya da son ana kadar gizli veya açık bir yol ile diktatörlerin yanında kalmayı tercih etti. Tabandan gelen dalganın gücünün farkına varınca da onu kendi çıkarları istikametinde yönlendirme veya engelleme çabalarına girdiler. Baharın getirdiği değişim sürecini saptırma girişimleri de bitmiş değil. Bölgeyi yüz yıldan beri kumanda edip sömüren büyük güçlerin şaşkınlık ve tedirginliği devam ediyor. Hak ve özgürlük esası üzerine kurulu insani bir idarenin hakim olmasını kirli çıkarları için tehlike sayan bu güçler bölgede geniş çaplı etnik ve mezhepsel ayrımcılığı körükleyen oyun ve komplolarını sergileme girişimlerini her geçen gün arttırmaktadırlar. Türkiye ve Arap liginin muhalefete desteği de lafta ve insani boyutta kaldı.
Muhalefet arasındaki ihtilafı kaldırıp mücadeleyi mezhebi ve etnik bir zemine kaydırmak isteyen diktatör rejimin oyununu bozmak için ataklar yapmalıdır. Nihai zaferi getirecek şeyin dış müdahale değil, içerdeki safları güçlendirip genişletmek olduğu hakikati unutulmamalıdır. Tıkanan ve kapanan sürecin önünü açacak anahtar birlikten başka bir şey değildir.