Ahu Yemendir
Müslüman ülkelerdeki durum içler acısı. Siyasi, sosyal, ekonomik ve dinî açıdan sorun oluşturan o kadar konu var ki, hangi birine değineceğinizi, nasıl bir çözüm önereceğinizi kestiremiyorsunuz. İç içe girmiş ve karmaşık bir hal almış sorunlar yumağı ile karşı karşıyayız. İpin ucu bir defa kaçtı mı hiçbir şey yerinde sabit kalmıyor, dağılıyor ve tekrar toparlamak epey bir zaman gerektiriyor. Yüz yıl önce şirazesi kopmuş, yaprakları dağılmış bir kitap hali arz eden bölgemiz, hâlâ o günlerde oluşan yıkımın şokunu atlatamadı. Olumlu, yapıcı istikametteki değişimler elbette kısa süreli değildirler; ama hali hazırda olup bitenler insanın sabrını zorlayan ve eski ümmetlerden bazılarına ‘Allah`ın yardımı ne zaman?`dedirten türden sanki.
Filistin, Afganistan, Irak, Suriye, Libya`da yıllardır kanayan yaralar üst üste binince gerçekten tahammülü imkânsız bir durum çıkıyor ortaya. Olup bitenler karşısında diğer bazı İslam ülkelerinin sergilediği umursamaz tavır ise normal bir insanın sağlık dengesini bozacak derecede sarsıcı gerçekten. Kendi ülkesi ve halkına sırtını çevirip ABD ve Batı`nın elini eteğini öperek iktidarını sürdürmeyi marifet bilen, onların kurdukları planda gönüllü rol alan yönetimlerin hali ise hakikaten sabırları zorlar durumda. Coğrafyamız bu durumu daha ne zamana kadar kaldırabilecek acaba?
Allah için şu Yemen`in içinde bulunduğu hale bakın bir. Bu kadim toprağımızın halini ahvalini soran eden var mı bu günlerde. Şu aziz Ramazan ayında açlıktan ve onun sebep olduğu salgın hastalıklardan ölen yüzlerce çocuktan haber alan var mı? Kahrolası kabile ve mezhep çekişmelerinin davetiye çıkardığı dış müdahalelerin Yemen ve mazlum halkını ne hallere koyduğunu ancak BM`nin yayınladığı raporlardan okuyup öğrenebiliyoruz. Yemen adeta unutulmaya terk edilmiş.
Ne acıdır ki hayır kuruluşlarımızın gündeminde de pek yer almaz Yemen. Sorarsanız, belki size ulaşmanın zorluğunu mazeret olarak göstereceklerdir. Evet, eski dönemlerde Yemen`e ulaşım çok zor ve meşakkatliydi. Gidip de gelememek vardı. Birinci cihan harbinde Yemen`i savunmanın ve oralara ulaşımın zorluğu türkü ve ağıtlara konu olmuş:
Ahu Yemen`dir, gülü çemendir,
Giden gelmiyor, acep nedendir.
Hayır kuruluşlarımız Afrika`nın en ücra yerlerine gidiyor ama Yemen`e gidemiyor, çünkü oraya yardım ulaştırma engelleniyor. Çatışan taraflardan her biri, diğerine insani yardımın gitmesini de istemiyor. BM`nin ilgili kuruluşları durumun çok vahim olduğunu, her gün açlıktan çocukların öldüğünü ve ülke çapında yayılan Kolera salgınının büyük bir tehdit oluşturduğunu söylüyor. Ortamın bu kadar kötü olması sağlık malzemelerinin ulaşımını ve sağlık hizmetlerinin yapılmasını da olumsuz etkiliyor. Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen oralara ulaşmalıyız. Ramazanı ve bayramı korku, hastalık ve açlığın pençesinde geçiren bu kardeşlerimize ulaşamazsak bayramımız nasıl bayram olur. Diyanet İşleri Başkanlığı Yemen için bu bayramda ülke çapında bir yardım kampanyası yapamaz mı?
Uveys el- Karani`nin mazlum memleketi. Nice alim ve fazıl şahsiyetlerin yurdu Yemen. Tam dört yüz yıl Osmanlı`nın bir vilayeti olarak kalmış bir coğrafyamız. Birinci cihan harbinde Anadolu`nun birçok aile ocağından vatan evladının gittiği ve çoğunun dönmediği talihsiz bir yer. Ama şu ulaşım çağında Yemen`in bu halde kalmasının bir mazereti olabilir mi? Yemen`e komşu şu zengin körfez ülkelerinin haline bir bakın Allah için. Komşu Yemen`de açlıktan ölenlerin feryatları kulakları sağır ederken adamlar yüz milyarlarca dolar parayı ABD`nin cebine akıtıyor. Silaha verilen bu son meblağın zekâtı bile Yemen halkını senelerce doyurmaya yeterdi. Körfezin sahip olduğu para miktarının zekat meblağının ise yüz milyar dolar ettiği söyleniyor. Bu paralarla aldıkları silahları ise israil`e karşı değil, Müslümanlara karşı kullanacaklar. Şu günlerde sosyal medyada dolaşan bir karikatür olup biteni şöyle ifade etmiş:
- Filistin işgalcisi israil ile ne zaman savaşacağız sayın kral?
- Beklememiz lazım; israil Müslüman olduktan sonra ancak..
İşte halimiz…
Geçen asrın başlarında yaşadığımız yenilginin oluşturduğu tahribatın sınırları sanılanın çok ötesinde. Yaşadığımız bu deprem sadece maddi bünyemizi sarsmakla sınırlı kalmadı, belki zihin ve ruh dünyamızda daha çok derin tahribatlar meydana getirdi. Hasarın en büyüğü zihin dünyamızda oluşunca kendimize gelmek de haliyle gecikiyor. Öyle ki bunun umutsuz bir vaka olduğunu düşünenlerimiz bile var.
Umutsuzluğun imana aykırı olması bir tarafa bunun bizzat imanın kendisini de sarsabilecek bir özelliğe sahip olduğunu düşünenlerdenim. Durum ne kadar kötü olsa da karamsarlık ve umutsuzluğa kapılmak ondan çok daha vahim bir durumdur. Hayır, İslam`ın hakikati ölmedi ve ölmeyecek. Sorun İslam`da değil onu anlama ve yaşama kapasitesini yitiren bizlerdedir elbette. İslam medeniyeti hem bizim hem de diğer insanların her türden çektiği bütün acıları dindirebilecek yegâne kaynaktır. Yeter ki biz bu hakikate yeniden iman edelim.