Türk dış politikası` sil baştan!
Dış politika uluslararası alanda bir devleti görünür kılan temel esasların en önemlisidir. Türkiye uzun yıllardan beri ‘Yurtta sulh, cihanda sulh` anlayışı doğrultusunda bölgesinde ve dünyada olup bitenlere seyirci kaldı. Son yıllarda AK Parti hükümeti ile dış politikada başlayan ‘aktif siyaset`, ‘komşularla sıfır sorun` politikası ise sorunlar yaşıyor. Bugün gelinen noktada yaşanan olumsuzluklar yıllardan beri devam eden durgun dış siyasetten, aktif ve etkin siyasete geçiş döneminin tabii bir sonucu olarak görülse de, uygulamada düşülen hataların etkisinin daha baskın olduğu göz ardı edilemez.
Türkiye`nin yeni dış politikasını inşa edenlerin içine düştüğü bariz hatalar oldu. AK Parti hükümetleri iç politikada olduğu kadar dış politikada başarılı olamadı. İç politika ve ekonomideki başarılar elbette önemlidir; ancak dış politika çoğu defa iç politikayı zorunlu olarak peşinden sürükler.
Türkiye`nin, çevresindeki devletler başta olmak üzere ABD, Rusya ve AB ile yaşadığı istikrarsız ilişkilerin iç siyaset üzerinde olumsuz etkiler bıraktığını kimse inkâr edemez. Davudoğlu`nun gitmesindeki önemli faktörlerin başında dış politika konularının geldiğini söyleyebiliriz. İçerideki terör olaylarının tırmanması da büyük oranda bu yanlış dış politikanın etkisiyle olmuştur.
Son bir haftada içeride ve dışarıda çok önemli gelişmeler yaşandı. İngiltere`nin AB`den ayrılma kararı şok etkisi yaptı. Bunun domino etkisi yapabileceği ihtimali ciddi endişelere neden oldu. Avrupa tam anlamıyla bir deprem hali yaşıyor; bunu nasıl atlatabileceği soruları ise henüz net bir cevap bulabilmiş değil.
Türkiye`nin israil ile vardığı anlaşma ise içerideki en büyük gündem olmayı sürdürüyorken peşinden İstanbul Atatürk Havalimanında gerçekleşen terör saldırıları bu gündemi değiştirdi. Türkiye son bir yılda kendisine yönelik PKK ve DAİŞ terörünün bedelini çok ağır olarak ödüyor. İçeride ve dışarıda müzminleşen sorunları aşmak için dış politikada atılan adımları da yine tepki ve eleştirilere neden oluyor.
İsrail ile varılan anlaşma konusunda sonda söyleyeceğimizi başta ifade edelim ki, kazançlı çıkan taraf sadece siyonizm olmuştur. Türkiye bu anlaşma ile herhangi bir konuda bir kazanım elde etmemiştir.
İşgalci israil ile yıllardır süren gizli görüşmeler en son bir anlaşma metni ile noktalandı. İsrail, içeriden ve dışarıdan kuşatılan Türkiye`nin durumunu iyi değerlendirdi, anlaşmaya imza attı ve kazançlı çıkan taraf oldu. İktidar yanlısı basının bu anlaşmayı ‘zafer` diye sunması gerçeği değiştirmeyecektir. Bölgede yalnızlaşan Türkiye israil ile vardığı bu anlaşmadan ne kâr elde edecektir sorusunun cevabı ise sadece bir ‘hiç`tir. İsrail artık Türkiye ile eskisi gibi olmayacaktır. Zaten siyonist işgalci yapı kendi konumu itibari ile halkı Müslüman hiç bir ülke ile kalıcı, gerçek ilişkiler kuramaz.
Siyonist yapı, Filistin hareketleri üzerindeki İran etkisini azaltmak için Türkiye`ye göstermelik, cılız bir hamilik rolüne ‘evet` diyor. Aynı şekilde Türkiye`nin de, bölgede artan İran nüfuzunu dengelemek adına israile yanaşmak istediğini de unutmamak lazım.
İsrail ile imzalanan anlaşma sonrasında Rusya ile süren diplomatik görüşme trafiğinin de olumlu neticeler doğuracağı anlaşılıyor. Yarın Mısır ile de benzer gelişmelerin yaşanacağı ihtimali de var elbette. Peki ya Suriye? Suriye konusunda da yavaştan da olsa bazı değişikliklerin olduğu, olacağı muhakkak. Suriye`nin kuzeyindeki durumun Türkiye açısından oluşturduğu tehlike, gerektiğinde Esad ile de mutabakata varılabileceği ihtimalini akla getirmiyor değil. Zaten israil ve Rusya ile yakınlaşmanın da önemli bir sebebi Suriye`nin kuzeyindeki Kürtlerin özerklik talebi.
Hâsılı AK Parti dış politikada dün yaptığının tersini yapmaya çalışıyor. Anlaşılan dış politikada eskisi gibi heyecanlı, hamasi, Osmanlıya öykünme odaklı söylemler terk edilecek, reel politik çizgide karar kılınacak. Yani dış politikada keskin çıkış ve inişlerin hayırdan ziyade şer getirdiği görüldü.
Varılan ve varılacak anlaşmalar ilgili ülkeleri ilgilendirir elbette. Ancak bir Müslüman için işgalci siyonist rejim ile yapılacak her anlaşma onun meşruiyetini güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Terör ve terörist ile yapılacak bir anlaşma nasıl meşru olabilir?. Dün ‘israil terör devletidir` diyenlerin bugün ‘onsuz yapamayız` noktasına gelmiş olmaları manidardır.