• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Ortadoğu denilen bölgemiz bu isimle anıldığından beri hiç rahat yüzü görmedi. İngiliz ve Fransızların yüz yıl önce paylaştığı ve parçaladığı bu topraklar bu kadar denî bir zilleti asla yaşamadı. Tam bir asır önce İngiliz ve Fransızlar; bugün ise ABD ve Rusya. Yakamızdan ne zaman düşecek bu iblisler? Kalbimize ve kalıbımıza vurdukları prangalardan nasıl kurtulacağız? Uğursuz işgalcilerin gönlümüze ve ruhumuza bulaştırdığı tefrika, düşmanlık, korku ve ümitsizlik mikroplarından ne vakit temizleneceğiz, ne zaman silkinip kendimize geleceğiz? An oluyor ki gönlümüz daralıyor; istikbal tarafında bir ışık görememenin verdiği ağırlık, bir kâbus gibi kaplıyor her yanımızı. Akif`in, ‘Bu uğursuz gecenin yok mu sabahı? mısrasını yazarken yaşadığı o ruh hâlini yaşıyoruz.

Ümmet o kadar kendinden geçmiş ki, olup bitenlerin nereden kaynaklandığını, düşmanın kim, dostun kim olduğunu dahi fark edemiyor. Eski savaşlarda tarafların amacı ve hedefi belli, saflar da net olarak ayrılmış olurdu. Ya bugün öyle mi? Kimin ne yapmak istediği dikkatlice bakılmayınca fark edilebiliyor. Kuzu postuna bürünmüş nice kurtlar var. Çoğu defa can düşmanlar dost, dostlar da düşman görülebiliyor. Artık düşmanlık da, dostluk da eskisi gibi yürümüyor. Amansız düşmanlığı gizleyip dost görünmenin adı ‘strateji` konmuş.Hasılı şu ahir zamanda her şey tersyüz olmuş. Köroğlu`nun dediği gibi ‘tüfek icad oldu mertlik bozuldu`. İnsan hayatını esir alan teknoloji, insan hayatıyla beraber onun ruhunu da kirletti. Hem öyle bir kirletti ki, onu temizlemek için yeryüzünün bütün sularını kullansanız bile kâfi gelmeyecek.

Evimizi harap eden bu savaşı sürdürenler ortada pek görünmüyorlar. Ev sahibi olan bizlerden buldukları temsilcileri aracılığıyla savaşı sürdürüyorlar. Arada bir barışı sağlama rolleri sergileyerek savaş istemedikleri imajı vermeye çalışıyorlar. Adına ‘vekâlet savaşları` denilen bir yöntemle evimizi yakıp yıkmaya devam ediyorlar. Sosyal, kültürel, ekonomik ve askeri bütün varlığımızı yok etmek niyetindeler. Tarihin en büyük yıkımını sessizce ve zamana yayarak gerçekleştirmeye çalışıyorlar.

‘Bu savaş otuz yıl daha sürecek` diyorlar. Peki neden bu kadar uzun sürecek bu savaş? Karşılarında otuz yıl dayanabilecek çok güçlü ordular mı var acaba? Bölgenin en güçlü devletlerinden Irak`ı kolayca işgal eden haçlılar, IŞİD için neden ‘otuz yıl` süre belirliyorlar? Yoksa savaşın devam etmesiyle ilgili verdikleri bu uzun süre, bütün bir bölgeyi istedikleri gibi şekillendirmenin takvimi olmasın?

Evet tarihin hiçbir döneminde müslümanlar bu derecede bir akıl tutulması yaşamadılar. Tarihçiler bunun için tek bir örnek verebilirler; o da Endülüs`ün yıkılışı. Endülüs`te Avrupalı Frenkler, müslümanları kendi aralarında bölmüş, birinin aleyhinde diğerini destekleme oyunuyla koca bir ülkeyi ve medeniyeti yok etmişlerdi. Şimdi Irak, Suriye başta olmak kaydıyla bölgemizde olup bitenlerin bu eski oyunun biraz değiştirilerek sahneye konan şekli olduğunu anlamamak için sadece kör değil, akıl ve izandan da mahrum olmak gerekir.

Bu yeni haçlı saldırılarının sebep olduğu kan, kin, gözyaşı, yıkım ve dağılma, tarihimizin hiç bir döneminde yaşanmış mıdır? Hiç sanmıyorum. Bu topraklar toprak olalıdan beri bu oranda kan ve gözyaşı görmedi. Hiç bu kadar masum çocuk annesiz babasız kalmadı. Hiç bu kadar insan yerinden yurdundan göç etmedi. Akdeniz suları hiç bir vakit bu kadar mülteciyi boğmadı. Sahiller hiç bu kadar kıyıya vuran çocuk cesedi görmedi. En önemlisi ve acı vereni ise, müslüman müslümana hiç bu kadar bîgane kalmadı. Ne Moğol istilası, ne haçlı seferleri bu kadar barbarca olmadı; bu denli yıkıcı etkiler bırakmadı. Müslümanlar hiç bir dönemde bu kadar aşağılayıcı bir zillete razı olmadılar, bu zulmü kendilerine yapan can düşmanlarını dost görme yanlışına düşmediler.

İslam dünyası, tarihte uğradığı o büyük işgal ve saldırıların hiç birinden yenilgiyle çıkmadı. Ümmet, haçlı sürülerine karşı Selahaddin`i çıkardı; onunla işgalciyi kovdu. Peşinden Osmanlıyı doğurdu, onunla düşmanın çok önemli bazı kalelerini düşürdü, yüzyıllar boyunca kalplerine korku saldı.

Peki, bugün bize ne oldu? Neden Selahaddin çıkarmıyor bu ümmet? Niçin Osmanlı ruhunu bulamıyoruz? Endülüs`ün o âb-ı hayat veren nefesi, Osmanlı`nın o kükreyen cesur sesi nerede? Yoksa tarihe şan katan o ruh bir daha dirilmemecesine öldü mü, veya yakalandığı ağır hastalıktan kurtulmak için tedavi mi bekliyor?

Sahi bize ne oldu? Sakın bize olan bu kötü şeyler kendimizden olmasın! Kendi fasit amellerimizin karşılığını görüyor olmayalım? Evet, evet... Hiç şüphesiz biz, o amellerimizin, ektiğimiz şer tohumlarının acı meyvelerini yiyoruz.

Bu zillet ve esaret daha fazla sürmemeli. Ümmetin gücünü harekete geçirecek bir vesile bulmalıyız. Yıkılan, yanan binada ölen sadece cesetlerimiz değil, ruhlarımız da ölüyor. Ruhu ölmüş bir ümmet artık geri diriltilebilir mi? Ölünün dirilişi kıyamet günü hesap için olacaktır ancak.

Yarının o büyük hesabı için diriltilme anı gelmeden önce dirilmek gerek. Yaşarken ‘diri` yaşamak gerek ki, ölürken mümin olarak ölebilelim. ‘Diriltmek` için hayatımızı feda etmek lazım ki, ebedi diriliğe mazhar olalım.