• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Suriye, kelimenin tam anlamıyla bölgesel ve küresel hesaplaşmanın arenası olmuş durumda. Bir yanda Rusya, İran ve Hizbullah, diğer yanda ABD, Türkiye-Katar-Suudi ittifakı. Fransa, İngiltere ve Almanya'nın da müdahil olduğu bu kavganın nerede ve nasıl biteceğini bilen yok. Bölgedeki çıkarlarını koruma, nüfuzunu pekiştirme dışında bir amacı olmayan bu devletlerin,  ülkeyi yakıp harabeye çeviren iç savaş yangınına benzin taşıdıklarında şüphe yok.

Suriye'de kimin kiminle savaştığını, kimin kimden yana olduğunu kestirmek hayli zorlaştı. Her gün kurulan ve bozulan yeni ittifaklar, ihtilaflar ve cepheleşmelerin hızına yetişilemiyor.  Aynı ittifakta oldukları bilinenler bile yakından bakılınca her birinin değişik amaç ve hedeflerinin olduğunu görüyorsunuz. Birbirlerine ebedi düşman gibi görülen kimi devletlerin bazen aynı safta durduklarını görünce ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz.

Diğer yandan darma dağınık bir muhalefet. Her biri farklı bir devletin denetiminde olan onlarca cemaat. Dün aynı çatı altında Baas rejimine karşı mücadele ederken, bugün birbirleriyle uğraşan irili ufaklı guruplar.

Savaş uçaklarıyla bölgeye bir yıldan beri binlerce ton bomba bırakan koalisyon güçleri gibi, bölgeye bomba ve füze yağdıran Rusya da, IŞİD ile mücadele için Suriye'ye girdiğini iddia ediyor. Üç yıllık geçmişe sahip bir IŞİD'le bütün bir dünya savaşıyor ama bir türlü baş edemiyorlar! Sanki uzaylılar yere inmiş savaşıyorlar ve kimse onları yenemiyor!

Evet, maalesef bu konuda cevabı bulunamayan sorular her geçen gün gittikçe artıyor. Altmış ülkenin oluşturduğu koalisyonun hava gücü neden IŞİD'i durduramıyor? Gerçek amaç IŞİD mi, yoksa başka şeyler midir acaba? IŞİD sadece sahadaki bu devletlerin gerçek niyet ve hedeflerini saklamaya yarayışlı bir enstrüman olmasın mı? Bölgeyi yeniden dizayn etmeyi düşünenler bilerek mi IŞİD'in gücünü bu kadar büyütüyorlar? Sahi körfez savaşı öncesindeki Saddam'ın şişirilmesi gibi bir şey olmasın mı bu? İsrail'i bölgenin tek güçlü yapısı olarak bırakmanın bir planı mıdır olup biten şeyler? Önce Irak, sonra Suriye ve sırada bölgenin diğer ayakta durabilecek devletlerini de savaştırarak bitirmenin ve parçalamanın planı mı işliyor? Kafalarda cevap bekleyen bunlar gibi daha birçok sorular var.

Rusya'nın asıl maksadının ne olduğu biliniyor. IŞİD ile savaş söylemi, sadece işi kılıfına uydurmak, uluslararası camia nezdinde meşruiyet onayı almaktan başka bir şey değil. Rusya'nın derdi, Akdeniz bölgesinde varlık göstermek ve tabi bunun garantisi olarak gördüğü Baas rejimini ayakta tutmaktır. Bu amaçla Rusya Baas rejimine karşı savaşan ve ılımlı diye adlandırılan gurupları bombalıyor. Havadan Rus bombardımanının boşalttığı yerler Baas askerlerinin denetimine giriyor ve sahada dengeler Esad'ın lehine gelişiyor.

Rus bombardımanının rejimi hayli rahatlattığını söyleyebiliriz. Artık Esad'sız bir Suriye hayali giderek zayıflıyor. Esad değiştirilse bile temsil ettiği rejimin korunacağında şüphe yoktur. Zaten ABD ve bazı avrupalı devletler de Esad'ın kalmasından yana olduklarını artık gizlemiyorlar. ABD öteden beri 'Esad gidince onun yerini kim dolduracak' hesabıyla muhalif savaşçıların ve onu destekleyen bölgedeki müttefiklerinin taleplerine olumlu cevap vermedi.

Rusya'nın direk müdahalesi hem Suriye içinde, hem de bütün bir bölgede mevcut dengeleri sarstı ve bölgesel bir savaş riskini de arttırdı. Türkiye ile yaşanan uçak krizi ise mevcut tansiyonu daha da yükseltti. Henüz Türk-Rus krizinin nasıl sonuçlanacağı belli değilken, Türkiye ile Irak ve İran arasında da gerginlik başladı. Türkiye'nin Musul'a askeri güç kaydırması Irak merkezi hükümeti ile İran'ı kızdırdı. Doğrusu böylesi hassas bir dönemde Türkiye'nin kendisini uluslararası camia nezdinde zor duruma düşürecek adımlardan uzak durması gerekirdi bence. Hele hele ABD'nin vaatlerine kanarak maceralar peşinde koşmanın nasıl sonuçlanacağı iyi hesap edilmelidir. ABD ve Batı dünyasının Saddam Hüseyin'in başına neler getirdiği unutulmamalıdır.

Bu açıdan düşürülen Rus uçağı ile Musul'a asker gönderme olayının birer tuzak olma ihtimalleri yüksek görünüyor. Türkiye'nin gücü elbette küçümsenemez. Ancak sahip olunan gücü yanlış kullanmak ve güç sarhoşluğuna düşmek felaket getirir. Türkiye, mevcut güç ve istikrarını kendi iç meselelerini çözmek için kullanmalıdır. Yeni sivil bir anayasa yapımı ile Kürt sorununun çözümü ertelenmemelidir. Evinin içini düzeltmiş bir Türkiye elbette daha çok sözü dinlenir ve saygı duyulur bir ülke olacaktır. Irak veya Suriye bataklığına dalacak bir Türkiye, içeride bu çok önem arz eden işleri yapamayacaktır. 'Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olma' ihtimalinin yüksek olduğu daima hatırlanmalıdır.

Türkiye çevresiyle elbette ilgilensin, aktif dış politika uygulasın, buna kimsenin bir diyeceği olamaz. Zaten Türkiye gibi tarihi bir mirasa sahip bir ülkeden istenen de budur. Ancak son yıllarda yakalanan ekonomik ve siyasi istikrar iç meselelerin halli için kullanılsın ki,  ülke daha da güçlensin. Mevcut güç ve istikrar,  akıbeti meçhul bir macera uğruna heba edilmesin demek istediğimiz.