Ramazan ve İslam alemi
Müslümanların ve İslam aleminin hali hazır vaziyetinin iyi olduğunu söyleyemiyoruz. Bunu bir karamsarlık anlamında söylemiyorum; ancak durum maalesef bilindiği gibi iyi değil. Tabii ki bugün iyi olmayan bu durum gelecekte de hep böyle olacak diye bir kural yok elbette. Her kışın bir baharı her karanlığın da bir şafağının olacağına iman etmek akidemizin gereğidir. Değişim ilâhî, umumî bir kanundur. Mevcut durumun istikbalde değişeceğine dair umudu yitirmek, müminlerin değil kâfirlerin sıfatıdır, bunun farkında olmak gerekir.
İslam âlemi ve Müslümanların içinde bulunduğu acıklı ve korkutucu tablo mübarek ay Ramazan'da daha çok düşündürüyor ve üzüyor. Rahmet ve mağfiret ayı olarak bilinen bu ayda durumun değişmeden devam etmesi insanı tarif edilmesi zor bir hüzne boğuyor.
Irak, Suriye, Yemen Libya'da devam eden iç savaşlar bari bu ay dursa, durdurulsa diye içimizden geçiriyoruz. İslam öncesi arap cahilî hayatında dahi senenin dört ayında (haram aylar) savaşılmaz, devam eden savaş durdurulurdu. Bizim cahiliyemiz o putperest kavminkini de mi geçti yoksa.
Ramazan malum olduğu üzere 'gerçek' bir manevi savaş ayıdır. Bütün kanlı savaşların sebebi olan ihtirasları dizginleyen, nurani zaferler kazandıran kutlu bir aydır. Ramazan bütün habis ruhlu şer otoritelerine bir başkaldırıdır. Hevâ ve arzularla savaşın, onların işgalinden kurtularak özgürlüğe kavuşmanın adıdır Ramazan. Günah ve isyanların kurduğu duvarları yıkmaktır Ramazan.
İsyan ve günahlarla safiyetleri bozulan, kirletilen duyguları temizleyerek, insanı ilâhî nefha ile gerçek hayata kavuşturmanın çabasıdır Ramazan. Müminin aslî hüviyeti olan kulluğa kendini adamak ve sonuçta Mevlâ'nın sevgi ve mağfiretine mazhar olmaktır ramazan. Kısacası nefs-i emmare ile yapılan en büyük savaşın cereyan ettiği sahadır Ramazan. Oruç, teravih namaz, infak ve tefekkür silahlarıyla iblis ve avanesine karşı cephe açmaktır Ramazan.
Beşeri vasıflardan masum melekler mertebesine bir süreliğine de olsa ulaşmanın, bütün duyu ve organlarımızla orucun gerçek hedefi olan 'korunma'yı kazanmanın sınavıdır Ramazan.
İlâhî nimetlerin kıymetini anlayıp, şükrü arttırmaktır Ramazan. Zorda bırakılmış, bazı dünya nimetlerinin ellerinden alındığı kardeşlerimizi hatırlamak ve merhametle yardımlarına koşmaktır Ramazan. Ramazan, kendinden geçip başkası olmaktır.
Akşam iftara yakın bir vakitte, fırından aldığımız sıcacık pidemizle evimize, çoluk çocuğumuzun arasına dönerken, bir cadde yahut köşe başında ailece el açıp dilenen Suriye'li kardeşimizi görebilmek, elinden tutup iftara götürmektir Ramazan. Evsizlerin evi, açların sofrası, mahzun kalplerin süruru olmaktır Ramazan.
Ramazan, varacağımız ahiret yurduna hazırlık yapmaktır. Dünyanın fena ve fânî özelliğini anlama, onu elde etmek için boğuşmanın boş olduğunu idrak etme alıştırmasıdır Ramazan. Ölümü, kabri, hesabı ve bütün nimetlerden sorulacağımızın bilincini tazelemektir ramazan.
Ramazan bir mekteptir. Cömertlik, merhamet, diğergamlık, arzularımız üzerinde kontrolü sağlamak ve insanlığın çok ihtiyaç duyduğu diğer birçok dersleri uygulamalı olarak veren eşsiz ilâhî bir akademidir. Ramazan'dan alınması gereken bu dersleri alabilen mümin 'ben oruç tuttum' diyebilir ve tuttuğu orucun manevi mükâfatını umabilir.
Ramazan, kuru bir açlıktan ibaret bir şey değildir. Orucun açlığından maksat, insana zorluk çektirmek değil; açlıktan susuzluktan maksat, açların halini varlıklı kimselere anlatmaktır. Ramazanın açlığı, nefse acziyetini, kul olduğunu anlatmanın en etkin yöntemidir. Ramazan'ın açlığı tatlı bir açlıktır. Hz Mevlâna'nın ifadesiyle ' Açlık Allah'ın sofrasıdır. Allah onunla hakikatlere can verir, onları diriltir.'
Bizler bugün, mübarek Ramazan'ı ne hallere koyduk..İsrafın, masrafın en bol olduğu ay oldu Ramazan. Teravih namazlarımız, iftarlarımız, hâsılı hiç bir şeyimiz Rasulullah`ın (as) sünneti üzerine değil. Ramazanı ve diğer ibadetleri aslî hüviyetine döndürmenin, onları kuru şekillerden ibaret eylemler olmaktan kurtarmanın üzerinde yoğunlaşmak gerekir. Allah'ın dini hayatın lokomotifi olmalı iken, bizler hevamızı ve dünyamızı lokomotif, ilahî emirleri de vagon yaptık. Maddi ve manevi bütün sıkıntılarımızın temelinde bu yanlışın yattığını artık görmemiz, ve bundan kurtulmamız gerekir.
Bugün birbirlerini şu veya bu ad altında katletme günahını işleyen bizler, bu süreçten önce kendi değerlerimizi katlettik; içlerini boşaltıp işlevsiz hale getirdik. Kıldığımız namazlara, tuttuğumuz oruçlara bakarsak bu ibadetleri ne kadar özlerinden, ruhlarından kopardığımızı, şekilden ibaret hale koyduğumuzu görürüz. Biz, önce bu eşsiz rabbani değerlerimizi katlettik. Sonrasında ise birbirimizi katletme musibetiyle cezalandırıldık. Sanki ilâhî kader bize, kısasa kısas ilkesini uyguladı.